Sonbaharla birlikte her hafta yazı yazma olanağım ortadan kalkıyor. Hafta sonlarını değişik ülkelerde, şehirlerde ve toplantılarda geçirince yazmaya fırsat bulamıyorum. Bazen hafta sonlarım üst üste yolculuk ve toplantılarda geçince belki ayda bir gün evimde kaldığımda, yazı yazmak dahi zor gelebiliyor. Bu hafta da öyle haftalardan biri ama yazacak o kadar çok olay birikmiş olunca, üstelik bu hafta adli tıp polikliniğine başvuran bir hastanın tıbbi belgelerinin arasında, yazılarımdan derlenmiş bir dosya da görünce yorgunluğu bir kenara bırakma zorunluluğu hissettim kendimde.
Yazılarımı derlemiş hasta konusu özellikle yazma sorumluluğu yükledi sırtıma. Başvuran hasta, aile içi şiddete maruz kalan bir kadındı. Gazete yazılarımı kesip sakladığı bir dosyayı da koltuğunun altına koyup gelmişti. Karşısında beni görünce de çok şaşırdı, çünkü benim orada çalıştığımı bilmiyordu. Bu köşede sık sık dile getirdiğim sorunlu adli tıp uygulamalarından, yetersiz muayene ve değerlendirmelerden, bağımsız kurumlardan ikinci görüş alma hakkından etkilenerek tıp fakültesinin adli tıp polikliniğine başvurmuştu. Bu ülkenin garip ve kendinden menkul hukuk anlayışının ifadesi “resmi” bilirkişilik uygulaması onu da hayli örselemişti. Sorgu odasını andıran bir ortamda, en az 4-5 kişinin katıldığı bir kurul toplantısında ayakta beklerken, belli ki bu toprakların derin muhafazakar değer yargılarını içselleştirmiş üyelerin yargılayıcı sorularına maruz kalmak, yaşadığı aile içi şiddete benzer biçimde hırpalamıştı onu.
Şiddetin tüm sonuçlarını şiddet yöntemleri ile ilişkilerini de ortaya koyacak şekilde araştırması gereken meslektaşlarım bu ilişkiyi görmedikleri, görmek istemedikleri gibi, bir insanın yalnız organlardan oluşan bir makine olduğunu düşünüyor olsalar gerek, insanın kendisini en güvende hissetmesi beklenen bir ortamda, evinde ve sevdiği biri tarafından şiddete maruz bırakılmasının ruhunu ne denli örseleyeceğini hiç hesaba katmamışlardı.
Umarım Adli Tıp Kurumu’nun yeni başkanı bu sorunları çözmek için anlamlı adımlar atar. Tanıdığım kadarıyla bu sorunları gören ve bilen, çözmek için çaba harcayacak bir kişiliğe ve bilimsel bir bakış açısına sahip olsa da, sorunların çözümü tek başına bu “resmi” bilirkişilik kurumu ile mümkün değildir. Hatta ne yazık ki sorunun temel kaynağı hukukçuların ve bu kurumun çalışanlarının önemli bir kısmının gözündeki bu “resmi” sıfatı ve tek olma algısı, verilen kararların tartışılamaz olması inancıdır. Öyle ki, ikinci görevle burada çalışan bazı üniversite mensupları, dahası hayatında hiç bu kurumla ilişkisi olmamış bazı tıp fakültesi öğretim üyeleri dahi bu tartışılamaz olma halini benimseyip destekleyebilmektedir. Bilim üretiminin kaynağı olması gereken üniversitelerde bu denli bilim dışı yaklaşımlar varken, başkanın işinin kolay olmadığı anlaşılabilir sanırım. O nedenle hepimize düşen bir görev vardır. Farklı görüşlerin tartışılabildiği, yapılan yeni araştırmaların bir önceki sonuçları tümüyle ortadan kaldıran yeni sonuçlar ortaya koyabileceği bilimsel yaklaşımın benimsenmesi için çaba harcamak zorundayız.
Adalet duygusu uzun zamandır bu topraklardan yitip gitmiş durumda. Devlet şiddetinin cezasızlığı başta olmak üzere, adaletsizliğin kol gezdiği günümüzde bu toplumun bireyleri gittikçe daha sık kendi adaletlerini sağlama yolları deniyorlar. Bireyler arası şiddet de her gün biraz daha artıyor. Bilimsel nitelikli bilirkişilik de adaletin olmazsa olmazlarından. Olmadığında insanlar çaresiz kalıyor.
İnsanlar eskiden çocuklarına Adalet ismini verirdi, bu adı taşıyan epey arkadaşım vardır. Hanidir hiç duymuyorum bu ismi. Adalet umudunu yitirmemek lazım.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et