Balçığın nimeti!..
Galatasaray’ın, iki mutlak favorinin bulunduğu grubu ikinci sırada tamamlayarak Şampiyonlar Ligi’nde son 16 takım arasına kalması kuşkusuz önemli bir başarı. Üstelik de bu başarıyı saha koşullarının, beraberliği hedefleyen bir takımın işine yarayacağı bir karşılaşmada elde ettiler. İki gün süren(!) karşılaşmada, son derece az gol pozisyonu üretilmesinin baş sebebi elbette ki ağır saha koşullarıydı. Pozisyon yaratmanın oldukça güç olduğu böylesi bir zeminde büyük ihtimalle gol atan maçı kazanacaktı. Galatasaray 85’te attı ve kazandı. Golden sonra kalan kısa sürede mecburen risk alan Juventus’un savunmada verdiği açıklar Galatasaray’ın skoru artıracak pozisyonlar bulmasını sağladı ancak bu fırsatlar değerlendirilemedi.
Aslında oyunun genelinde Juventus daha organize bir görüntü sergilese de Galatasaray, bu sezon daha önceki hiçbir maçta görülmeyen bir yüksek mücadele gücü ortaya koyarak hedefine ulaştı.
Balçığa dönüşmüş zemin nedeniyle orta sahada oyun kurmanın mümkün olmadığı; uzun ve havadan paslarla rakip savunmayı hataya zorlamanın, iki takım tarafından da tek ve zorunlu oyun planı olarak uygulandığı bir karşılaşmaydı. İki takım da aynı yöntemle gol aradı. Juventus’a ciddi sayılabilecek pozisyon vermeyen Galatasaray, yakaladığı iki fırsattan birisini değerlendirerek rakibini Şampiyonlar Ligi’nin dışında bıraktı.
Oyuncu tercihleri üzerinden teknik direktör eleştirisi yapmak doğru bir yaklaşım değil ancak saha koşullarının dayattığı mecburi oyun planı çerçevesinde, Umut gibi tam da bu oyun planının gerektirdiği tarzda, rakip savunmayla boğuşup karamboller yaratabilecek bir oyuncuya neden daha fazla şans verilmediği pekala sorgulanabilir. Mancini, futbolla ilgilenen milyonlarca kişinin her birinin, kendisini adeta teknik direktör zannederek akıl vermesinden rahatsızlık duyduğunu söylüyor. Bunu söylerken hiç de haksız sayılmaz ancak Umut konusunda herkesin gördüğünü görememesi, herkesin bildiğini bilememesi ilginç.
Duran top meselesine de değinmek lazım. Böylesine ağır zeminde oynanan karşılaşmalarda, korner ya da serbest vuruş gibi duran toplar daha bir önem kazanır ve bu atışların etkili kullanılması beklenir. Oysa Galatasaray, ilk günkü 32 dakika da dahil olmak üzere, maç boyunca kazandığı korner ve serbest vuruşları tam anlamıyla heba etti. Juventus da bu anlamda kayda değer bir tehlike yaratamadı ama mutlak galibiyet hedefiyle mücadele eden sarı-kırmızılı ekip, duran topları en azından rakip savunmayı daha zorlayıcı ve yıpratıcı şekilde kullanabilirdi.
Bu arada yeniliği ve modernliğiyle övünülen stadın zemininin yağışla birlikte kısa sürede bataklık haline gelmesine gerekçe bulmaya çalışan yöneticilerin gayretine şapka çıkarmamak mümkün değildi!.. Çözüm değil, bahane bulmak konusunda ne kadar marifetli olduklarını gösterdiler bir kez daha!..
İlk gün -birbiriyle çelişse de- türlü gerekçeler öne sürerek durumu idare eden yöneticilerin foyası ertesi gün ortaya çıktı. Sahada kar yoktu ama zemin, 70’li, 80’li yıllar nostaljisi yaratacak denli balçıkla kaplanmıştı...
Belli ki zemini futbol oynamaya elverişli tutacak sistem ya da yöntemler konusunda sıkıntılar var. Bu zamanda, 10 dakikalık yağışla futbol oynanamaz hale gelen bir sahaya sahip olmak, az bir beceri sayılmaz!..
Tabii zeminin halini görünce, stadın açılışında boy gösterip bu “muhteşem” spor tesisine düzülen övgülerden kendilerine pay çıkarmaya çalışan siyasileri de hatırlamadan edemedik...
Grubunu ilk sırada tamamlayan takımlardan birisiyle eşleşecek şimdi Galatasaray. İşi çok daha zor. Sarı-kırmızılı ekip bakalım bundan sonra Ünal Aysal ve Mancini’nin pek inanmadığı başka başarılara da imza atabilecek mi?..
Evrensel'i Takip Et