Özgürlüklere ‘yakın tehdit’ konsepti!
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan son günlerde, giderek artan bir biçimde kendisini eleştirenlere, “muhalefete”, hak ve özgürlük talepleriyle çeşitli eylem ve etkinlik düzenleyenlere daha sert biçimde saldırıyor.
AKP içindeki kavgayı, Taraf ve Baransu şahsında MGK Kararları’nın yayımlanmasını “vatan hainliği” olarak suçlayan ve savcıları açıkça göreve çağıran Başbakan Erdoğan, CHP’nin Gezi direnişine destek vermesi, BDP’nin Kürt halkının özgürlük taleplerini savunan bir çizgide hareket etmesini de “Milli iradeye karşı mücadele” olarak hedefe koyuyor.
TBMM Genel Kurulunda, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinde konuşan Başbakan Erdoğan son bir aydan beri oluşturmaya çalıştığı “vatan hainleri” ve “Milli iradeye darbe” çizgisine düşenler tablosunu şöyle çizdi: “Eğer bir siyasi parti, teröre karşı net tavır sergilemiyor, terörle arasına mesafe koymuyor, terörü açık şekilde kınayamıyorsa, milli iradeyi, inkar ediyor demektir. Eğer bir siyasi parti, şiddet içeren sokak eylemlerini aleni destekliyorsa, oradan medet umuyorsa, hatta kendi vekilleri polise taş atıyor, hakaret ediyorsa, o siyasi parti, Meclisin, milli iradenin, siyasetin saygınlığını önemsemiyor demektir. Kimi sermaye çevreleri, kimi medya kuruluşları, çirkin ittifaklar eşliğinde, Meclisi ve milli iradeyi hedef alıyor...”
“Milli iradeye tehdidin sadece düşmandan silahlı güçlerden gelmeyeceğini” belirten Başbakan, bu ifadeleri soyut bir “milli irade tartışması” çerçevesinde Meclisin önemine vurgu yapmak için yapmıyor. Tersine Başbakan bu tehdidin, doğrudan doğruya “Milli iradeye, huzura, barışa, en önemlisi de seçim sürecini etkilemeye yönelik olduğunu” somut ve yakın bir tehdit olduğunu belirtiyor. Tıpkı geçmişte, MGK’nin “Milli Güvenlik Siyaset Belgelerinde” yapılan “somut ve yakın tehdit” belirlemesi gibi!
Böylece Başbakan Erdoğan, AKP içinde kendine karşı oluşacak her tür muhalefeti, “vatan hainliği” ile eşitleyip, savcıları görevine dahil olan bir kategoriye sokarken (Başbakanın mantığı Gül, Arınç, Gülenci klik, çeşitli liberal muhaliflerini de bu “vatan haini fitne”nin unsuru olarak göstertmeyi amaçlamaktadır) diğer muhalif partileri, hak ve özgürlük mücadelesi için eylem yapan kitleleri de milli iradeye karşı eylem yapan, Hükümete yönelik komplonun bir parçası olarak görüyor.
Evet Başbakan Diyarbakır’da, hak ve adalet savunucusu bir özgürlük kahramanı gibi konuşurken Edirne’de, ipte kazıktan kopmuş bir ırkçı, bir şoven propagandacı, bir Enver Paşacı bir Osmanlıcı, bir Arif Nihat Asya takipçisi, bir “tekçi diktatör” gibi konuşuyor. Burada işin “ruh hali”yle ilgili yanı psikiyatrları ilgilendirse de siyasi yanı hepimizi ilgilendirmektedir. Dahası bu, “vatan hainleri” ve “Milli iradeye karşı darbe” kategorisi oluşturarak, özel yetkili savcılara hedef gösterme, elbet ki, “ruh hali” savrulmaları ya da soyut “milli irade” edebiyatı ile açıklanamaz.
Açık olan şudur ki, bütçe konuşmasında çizdiği tablo Erdoğan’ın; son aylarda iç ve dış politikasının açmazlarının getirdiği kuşatmanın yanı sıra partisinin içindeki derin çatışmayı da bastırmayı ancak “Vatan ve milli irade savunması” hattına çekerek, özgürlükleri sınırlayarak başarabileceğine kanaat getirdiğini göstermektedir.
“Başbakan ve etrafındakiler bu amaçlarını gerçekleştirebilirler mi?” denirse, bu soruya, kestirmeden “evet” diyemeyiz. Çünkü artık AKP, çok geniş bir çevrenin gözünde, özgürlükleri geliştirmek, askeri vesayete son vermek isteyen bir parti değildir. Tersine bugün AKP pek çok çevre için artık, Erdoğan’ın kişisel diktatörlük hırslarının gerçekleştirilmesine daralmış bir partidir. Bu yüzden de elbette düne göre çok daha geniş bir yelpaze oluşturan güçler, Erdoğan’ın karşısında olacaktır. Ancak bundan, Erdoğan’ın her tür özgürlük ve hak talebini “Milli iradeye karşı bir mücadele” olarak hedefe koyan bir saldırı çizgisinden kolayca vazgeçeceği anlamı çıkmaz. Çünkü onun elinde böyle bir saldırı için yeterli medya gücü ve devlet imkanı vardır.
Onun içindir ki demokrasi güçleri Erdoğan’ın “milli irade” demagojisini boşa çıkaran ve demokratik bir Türkiye mücadelesini daha ileri taşıyan bir mücadele hattında ilerlemek durumundadırlar.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00