14 Aralık 2013 00:18

Kasetler savaşı çıkar mı?

Kasetler savaşı çıkar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fethullah Gülen’in kendi kanalından, kendi sesiyle, önemli bir siyasi kişiyi son anda bir “yatak komplosu”nda nasıl kurtardığının (Ayrıca en az 10 kişiyi de böyle kurtardığını söylüyor Gülen) “hikayesini” anlatmasından ve elinde olaya dair tanıklarının ve kanıtlarının olduğunu açıklamasından beri, “Bir kaset savaşına mı gidiliyor” tartışması da yeni bir boyut kazanıyor.
Dün, Radikal’deki yazısında Oral Çalışlar; bakan değişiklikleri, yerel yönetimlerin seçimleri, sonra da Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin yapılması sürecinde Gülen’in kendi ağzından bu kadar dolaysız bir açıklama yapmasının bir kaset savaşları dönemi beklentisine yol açtığını söyleyerek, durumu tarif etti.
Basında Gülen-Erdoğan çatışmasının yankılarının nispeten azalmasından beri bu çatışmayı yatıştırıp, eskisi gibi devam etmek isteyenler, kavganın rutine indirgendiğini söyleseler de gerçek tamamen tersi görünüyor. Çünkü çatışmanın AKP içindeki iktidar mücadelesinin ana çatışma konuları ortadan kaldırmadığı gibi çatışmada yer alan ikinci, üçüncü adamlar bir adım geriye çekilirken Erdoğan ve Gülen, ekranlarda bu koşullarla olabildiğince karşı karşıya gelmiş buluyor. Bu yüzden de çatışmada ağır toplar sahneye çıkarıldığı için atış sayısı azalmış olsa da savaşın tahribatı ve şiddeti artmaktadır.
Nitekim artık Erdoğan kliği, sorunun dershane ve devlet kurumlarında kadrolaşmanın ötesine taşıyarak; Cemaatin “Milli iradeye karşı ayaklandığını”, çıkar savunusunun vatana ihanete kadar götürüldüğünü” öne sürerek, işi savcıları göreve çağırmaya kadar vardırmıştır.
Burada Başbakanın mantığı basittir! “Millet, vekillerini seçerek iradesini onlara devretmiştir, Benim partim de Meclis çoğunluğunu elinde tutuğuna göre milli iradeyi de benim partim temsil etmektedir. Ben de o partinin mutlak başı olduğuma göre milli irade benim! Bana karşı çıkanlar milli iradeye karşı çıkıp Meclisi görev yapmaktan alıkoymuş demektir. Şu ya da bu amaçla bana karşı duranlar da milli iradeye karşı savaş açmış olurlar. Ki, bu tür suçlara da özel yetkili mahkemeler bakar!” diyor. Aynı mantıkla da Fransa’nın ünlü mutlak kralı, XIV. Lui, yönetimini despotik, tek kişinin mutlak iktidarı olarak eleştirenlere, yetkilerini tanrıdan aldığını öne sürerek, “Devlet benim!” diye yanıt vermişti. Bugün Başbakan Erdoğan despotik yönetim tarzını aynı mantıkla savunmaktadır.
Başbakan ve kliği mevzisini böyle tutunca cemaatin de kendisini, “Siz milli irade değilsiniz, sizin cemazül evvelinizi biliriz. Sizleri biz adam ettik. Eğer biz koruyup kollamasaydık yıllar önce kasetleriniz ortalığa atılırdı. Sizleri nelerden koruduğumuza dair elimizde tanıklar ve kanıtlar var!” diyerek, savunduğunu görüyoruz. Üstelik de bu içerikteki açıklama, doğrudan Fethullah Gülen’in ağzından, Gülen’in dolaylı üslubu yerine herkesin açıkça anlayacağı bir dille ifade edildi.
Hükümet cenahından kişiler, Gülen Cemaatini, kasetler hazırlamak ve bunları şantaj malzemesi olarak kullanmak tehdidi yapmakla suçlarken, Cemaatin çeşitli düzeydeki gazetecileri ise bu suçlamaları reddetmektedir. Ancak çatışmanın geldiği boyut, taraflar kaset savaşına doğrudan girmeseler bile, ortamın geriliminin ulaştığı boyutun, kimi odakların kasetlerini ortaya atmaya teşvik edeceğini göstermektedir.
Yerel seçim süreci sıkıştıkça, AKP içindeki kavga derinleşip boyutlandıkça tarafların birbirine karşı kullandıkları silahların çeşitleneceğini beklemek gerekir. Yani yakın gelecekte, 2011’deki milletvekili seçimleri öncesinde olduğuz gibi, bir “kasetler savaşına” tanık olabiliriz. Bunun alametleri var; üstelik de bu tartışma açıkça yapılıyor.  
Ancak burada aslolan, bundan sonrasını belirleyecek olan, çeşitli gerici güç odakları arasındaki çatışma değildir. Bu çatışma belki bazı kirli çamaşırları ortaya dökecektir. Ancak ekonomik ve siyasi gerçeklerin açıklanmasında demokrasi güçleri yeterince atak olmazlarsa, AKP içindeki bir kliğin ötekine karşı üstünlüğü artabilir ama halk için ilerici ve demokrat güçler için sonuç değişmez.
Bu yüzden de bugün asıl olan yerel seçimin Türkiye’nin demokrasi güçleri için gerici odakların geriletildiği, demokrasi güçlerinin yeni mevziler kazanırken, aynı zamanda bütün yerel seçim bölgelerinde demokrasi cephesinin yelpazesini genişleten bir süreç olarak değerlendirilmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa