16 Aralık 2013 00:37

Ölümün zoru, güzeli ve tüy gibi hafifi...

Ölümün zoru, güzeli ve tüy gibi hafifi...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hepsi ölüm”, “Zoru, güzeli ve hafifi mi olur?​” demeyin. Zorluğu-kolaylığı, güzelliği-çirkinliği bir yana “tüy gibi hafif” olanları yoksul ölümleridir. “Ayak takımı”, kendisi ve yakınları dışında kimseyi zora sokmadan, kimse onu da ölümünü de takmadan, bir tüy hafifliğinde göçer. Kimseye zararı olmamıştır yaşarken, öldüğünde de olmaz. İşte madenlerde grizuyla giden işçiler.. Ve tersane.. İnşaat.. Şantiye..Ve döküm işi demeden her yıl yüzlercesi eceliyle değil, iş cinayetlerinde katledilerek göçen işçiler.. Camına kar topu attığı taksiciden kaçarken bir başka arabanın altında kalıp küçük bir kuyruklu yıldız gibi tüy yumuşaklığında kayıp giden 11 yaşındaki güzelim Yusuf örneğin.. Trafik kazasının zaliminde, az sonra ineceği dolmuş köprüden düştüğünde elimizden uçup giden Sevgili Seyit Ali Durmaz.. Ya da karşılıklı zulmün ortasında kara kesen Şam’da donup ölen 9 küçük çocuk... Ve Gezi direnişinde Ümraniye’de üzerine sürülen bir arabanın altına alıp katlettiği  Mehmet Ayvalıtaş.. Tümü kadife hafifliğinde yaşayıp öldüler. Ayvalıtaş’ın acısına bir yıl dayanamayıp kalbi durup ölen annesi Fadime’ninki hafif olsa bile, zor ölümdü ama!
Bir “hafif” ölüm örneği de Mandela’nınkidir. Onunkinin hafifliği güzelliğindedir. Şanstır, böylesi. Lenin’le Stalin de güzel ölmüşlerdir. Başlarında -sonradan peşlerini bıraksalar da- dünyanın sömürülen ve ezilenleri toplanmıştır. Kendileri için değil, ama arkalarından yürüyenler için zor olmuştur ölümleri. Ama Mandela’nın başına dünya alem toplanmış, ezen-ezilen, gelmeyen kalmamıştır. Güzeldir! Ama aynı nedenle hafif de olmuştur. Obama’nın ve şair zalimlerin geldiği tören değerinden kaybetmiştir!
Zorlarsa genellikle egemenlere “baş”lık etmiş olanlara has olur. İşte zamane örnekleri: Teoman Koman. MİT Müsteşarlığı.. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği.. Jandarma Genel Komutanlığı. Tam “kara kutu” yani! Devletin emanet edildiği zatlardan. Sonra? Darbeci denip içeri alındı. Parkinson diye zar zor “yırttı”. Sıkılıp atılmış “limon” gibi hissetmiş olmalı. Kahrederek öldü hafta sonu: Zor ölüm!
Abdülkadir Molla! Bengaldeş’te asılarak öldü. Bakmayın Başbakanın şehit diye anmasına. Ülkesinin kuruluş döneminde Pakistan lehine binlerce insanı katletmişti. Şeriatçı bir katil. Uzun süredir içerdeydi, yargılanıyordu. “Bizimkiler” dahil, dünyanın cümle siyasal İslamcıları affedilmesi için uğraşmış, talepte bulunmuşlardı. Ama minareye kılıf bulunamadı. Suriye’deki el Kaide çetelerini aratmıyordu. Fazlasıyla zalimdi. Giderken hem zorlandı, hem de etrafını zorladı. Dinciler ardından gösteriler düzenliyor.
Ve enişte! “Komünist sisteme karşı çıkmak” ve “devleti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla kurşuna dizilen Kore’nin bir önceki diktatörünün kardeşinin kocası. Eski diktatörün giderayak, yerini bıraktığı oğluna “akıl hocası” tayin ettiği zamanın özenilen “güç” sembolü. Kaşla göz arasında idam mangasının karşısında buldu kendini. Bir parti yönetimi toplantısından paldır küldür alınıp götürüldükten üç gün sonra ölüm haberi duyuldu. Yeni “lider”, artık “Benim aklım bana yeter” demekteydi. Anlaşılan babasına da adamlarına da ihtiyacı kalmamıştı. “Enişte” “zirve”den “çukura” bile değil.. Toprağın altına yuvarlandırılıverdi! Demek ki “pamuk ipliğine bağlı”ymış komünizm adını kirleten serseriler topluluğunun yönettiği Kore’nin kuzeyinde her şey. Hayat ve güç.. Hiçlik ve ölüm!
“Vatana ihanet”e ek suçlamalar ilginç: Eski ve yeni liderleri başıyla selamlamamak.. Eskisinin ölümüne yeterince ağlamamak. Porno izlemek. Tevatür!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa