Dün İHD’nin İnsan Hakları Haftası kapsamında düzenlediği İnsan Hakları Panoraması toplantısında Kocaeli Üniversitesinden Prof. Dr. Yasemin Özdek 21. Yüzyılda ortaya çıkan paradigma değişikliğinden söz etti. Devletlerin güvenlik kavramını öne çıkarttıkları bir dönemdeyiz. Yirminci yüzyıl sonlarında belirginleşen insan hakları kazanımlarının yerini güvenlik endişesinin kısıtlayıcı dünyasına adım adım terk edişini izliyoruz. Güvenlik derken halkların güvenliği anlaşılmasın sakın. Güvenlik siyasi iradeler ile sermayenin güvenliğidir. İzliyoruz dediğim de lafın gelişi, zorlu bir mücadelenin içindeyiz her zaman olduğu gibi...
İnsan hakları haftasının açılışını İHD ve TİHV olarak Gezi Parkı merdivenlerinde yapacaktık. Yapacaktık diyorum zira yapamadık. İHD İstanbul Şube binasından çıkıp İstiklal Caddesi’ne ulaştığımızda üç adım ötede etten ve tenekeden örülmüş bir duvarla karşılaştık. Caddenin yarısını kaplayan TOMA ve caddede o saatlerde dolaşan insan sayısından da fazla polisle örülmüş duvarın karşısında biz 20-30 kadar insan hakları eylemcisi ancak vardık. Geçmek için çaba sarf ettik etmesine de, dillerine pelesenk ettikleri o orantısız güç karşısında çoğu orta yaş ve üzeri kadınlardan oluşan bizlerin o duvarı yarması pek mümkün değildi. Bu güvenlik(!) endişesi karşısında gurur duymadım desem yalan olur. Bundan iyi bir tablo ile de anlatamazlardı hani paradigma değişikliklerini!
İnsan Hakları Panoramasında da dile getirdiğim bir gerçekliği yazılı hale dönüştürmekte yarar var sanırım. TİHV olarak 2013 yılında tedavi ve rehabilitasyon desteği vermeyi öngördüğümüz başvuru sayısı 350 iken, ilk 11 ayda 884 başvuru aldık. Bu başvuruların 297’si Gezi sürecinde oldu ve bu insanların yaklaşık yarısı gaz fişeğinin doğrudan çarpması sonucu yaralanmıştı. Ne yazık ki 13 insan gaz fişeği, plastik mermi isabeti veya kaba dayağa bağlı baş yaralanması sonucu gözünü ya da görme yeteneğini yitirmişti. NATO toplantısı protestoları sırasında 2004 yılında başvuranların yalnız yüzde 3’ünde gaz fişeğinin doğrudan çarpması sonucu yaralanma meydana geldiği düşünüldüğünde sanırım Prof. Dr. Özdek’in paradigma değişikliği ile neyi kastettiği daha somut olarak anlaşılabilir.
Başka somut göstergelerden de söz edilebilir elbette. İkisi de insan hakları haftasına denk gelen iki videonun bilgisayar ekranlarımıza yansımasından söz ediyorum. Biri ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın, diğeri de ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay’ın zorla tükürük ve parmak izi alınması utancının görüntüleri. Sevgili Taylan Tanay “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” diye bağırmaya çalışırken ve yerde zor altında göğüs hareketleri de kısıtlandığı için her zaman duymaya alışık olduğumuz gür sesi gittikçe kısılıp nefes darlığı açıkça hissedilirken polislerden birinin “Bu işkence değil, elektrik vermiyoruz, su vermiyoruz,  siz işkence tanımını değiştirmişsiniz”, demesi hepimize insan hakları ihlallerinin hangi boyuta ulaştığını açıkça göstermektedir.
Son dönemde neredeyse bütün politik gözaltılarda zorla tükürük, parmak izi alma, çıplak ve ince arama adı altında ıkınmaya zorlama gibi uygulamalar kasıtlı, beden ve ruh sağlığını bozucu ve sindirme, korkutma amacı taşıyan davranışlar olup BM İşkenceye Karşı Sözleşme’deki işkence tanımına, ayrıca Dünya Sağlık Örgütünün hastalık sınıflandırmaları kılavuzundaki hastalık etkenleri arasında sayılan işkence kavramına uymaktadır. İşkence tanımını değiştiren bizler değiliz. Bu yeni yöntemleri repertuvarına ekleyen kolluk ve ne eskisini ne de yenisini görme yetisine sahip yargı varken bize düşen her zaman olduğu gibi bu utanç görüntülerini yüzlerine vurmak elbette.
Yargı demişken, video görüntülerinin yayınlanması ile birlikte hepimizin tanıklığında Karabağlar Karakolunda gerçekleşen bir başka işkence olayını anmadan geçmeyelim. İnsan hakları haftasında, yargının delil yetersizliğinden polisleri beraat ettirmesi insan hakları mücadelesinin 21. Yüzyılda da zorlu geçeceğini gösteriyor. Hak ihlallerinin kimi vuracağı hiç belli olmaz, hep söylerim. Biz insan hakları eylemcileri her zaman hakları ihlal edilenlerin yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Paradigmasını değiştirenler düşünsün, biz mücadele etmeyi iyi biliriz!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et