Sahaya girmeyiniz
Türkiye’nin tarihi tel örgülerle çevrili. Cezaevleri, tel örgülerle ayrılan köyler, halk girmesin diye çevrilen ama askeri ama özel mülk sahiller. Türkiye’nin milli aletlerinden birisi tel örgüdür desek yeridir. 1860’larda bir Fransız Leonce Eugene Grassin-Baledans tarafından patenti alınmış ilk dikenli telin. 150 yıllık hikaye nereden baksanız.
Stadyumlar tel örgü sektörünün sıkı müşterilerinden oldu yıllarca. Tüm dünyada seyircisiyle arasına en sert engeli koyan spordu belki futbol. Taraftar her ne kadar pankartlarla renklendirerek soğukluğunu kırmaya çalışsa da, futbolu yönetenler oyunla izleyici bütünleşmesin istediler. Çok büyük acılar yaşandı stat tel örgülerinde. 1989’daki Sheffield Wednesday – Liverpool maçında 96 taraftar izdihamda tel örgülere sıkışarak can verdi. Bu dramatik olaydan sonra ilk olarak İngiltere’de tel örgüler kalkmaya başladı. Her özgürlük gibi Türkiye’ye rötarlı yansıdı tel örgüsüz statlar. İlk olarak 2000 yılında Denizli Atatürk Stadı’nda kalktı. Seyirci maçı tel parazitler olmadan izlemeye başladı. Zaman içinde hemen hemen tüm statlarda kalktı tel örgüler. Tel örgülü dönemde de olurdu sahaya giren taraftar. Medya daha yeni şekilleniyor o dönem, kitlelere doğrudan mesaj vermenin bir yolu olarak sahaya girip canlı yayında kameralara pankartıyla, tepkisiyle rengini yansıtan siyasi eylemciler görürdük çokça. Türk takımlarının Avrupa’da oynadığı maçlarda (ilk aklıma gelenler Galatasaray’ın PSV Eindhoven, Neuchatel Xamax, Manchester United maçları) canlı yayına çokça misafir olurdu politik sol ya da Kürt eylemciler. Uluslararası maçlarda sahaya çıplak eylemciler de girerdi, biz şaşkın gözlerle ekrana bakarken. Şampiyonluk maçlarında günümüzdeki kadar sıkı olmayan güvenlik görevlileri inceden göz yumardı kutlama için sahaya inen taraftarlara. Tepkisini ya da sevincini göstermek için yanıp tutuşan izleyici de bir yol bulur aşardı tel örgüyü.
Tel örgüler kalktı kalkalı, sahaya girmek kolaylaştı. Daha sık yabancı ziyaretçisi oldu yeşil sahanın. Yılın ilk derbisi Beşiktaş-Galatasaray maçına damgasını vuran sahaya giren, kim olduğu meçhul yüzlerce seyirci oldu. Genelde de kendi takımının ya da rakibin oyuncusuna tepkisini, şiddetle karışık gösterenler oldu sahaya dalanlar. En son bu haftaki Kasımpaşa-Beşiktaş maçında tüm oyunun kaderini sahaya dışarıdan giren seyirci ve sahaya davetsiz giren ikinci top belirledi.
Futbol; taraftarın tezahüratı, görsel şovu, şarkıları veya protestolarıyla oyuna en rahat dahil olabildiği sporlardan birisi. Mevcut kurallar sahaya gireni ve taraftarı sahaya giren takımı ağır (ve bazen tuhaf) şekilde cezalandırıyorken; hem de sahaya dışarıdan bir kere girildikten sonra maç eski maç olamıyorken, olmayan tel örgülerin üzerinden atlanmasını anlamak çok güç. Saha kurallarının her ihlalinden sonra tel örgü uygulaması geri gelsin diye tartışılıyor. Yasaklar sevilir buralarda.Statlardaki polis ve güvenlik şiddetinin bahanesi yapılıyor.Oysa kim ister tel örgü deliklerinden maçı çizgili izlemeyi, o çok sevdiğin takımla arana soğuk, el kanatan demirler çekilmesini. Bırakınız telsiz, örgüsüz kalsın stadyumlar. Sahaya bir şey atmadan, atlamadan oyuna dahil olmanın alkışlı, şarkılı, pankartlı, ıslıklı o kadar çok yolu varken sahaya girmek oyunun tadını tuzunu kaçırıyor. Teriyle oynayan oyuncuya, gırtlak patlatan on binlerce seyirciye haksızlık oluyor. Birisi çıkıp derse ki “İyi de kardeşim, bana stadyumda türkülerimi söyletmiyorlar. Pankartlarımdan olmadık mana çıkarıp yasaklıyorlar. Tribünde kameralarla gözetliyorlar. Ya ben de kabıma sığamıyorsam?”. Haklının çok olduğu bu dünyada sen de haklısın derim ama bu güzel oyun bozulmasın isterim. Kuralınca, kan ter içinde koşturan futbolcunun, hakemin, seyircinin emeği başrolde kalsın, sahaya yine de girilmesin dilerim.
Evrensel'i Takip Et