Çürümenin derinliği
Fotoğraf: Envato
Türkiye uzunca bir süredir, önemli gündemlerin birbirinin üzerine örtecek kadar hızlı yaşandığı bir ülke durumunda.
Örneğin önceki gün Cumhuriyet gazetesinin ‘Utanç tahliyesi’ başlığı ile manşetinden sunduğu haber, ciddi bir tartışmayı hak ediyordu. Alican Uludağ’ın haberini bu gürültüde atlamış olanlar için hatırlatalım.
Mardin’de ‘utanç davası’ olarak bilinen N.Ç. olayının bir benzeri Ankara’da yaşandı. Evden kaçan 12 yaşındaki A.U. ile 14 yaşındaki C.Y., toplam 13 kez cinsel istismara uğradı. Tutuklanan 10 kişi, mahkemede ‘İki mağdur 19-23 yaşlarında gösteriyordu’ diye savunma yaptı. Bu savunma üzerine 14 yaşındaki C.Y’yi süzen mahkeme heyeti, tutanağa ‘Mağdurun dış görünüş itibarıyla 17-18 yaşlarında ergenlik gelişimini tamamlamış genç kız görünümünde olduğu gözlemlenmiştir’ diye yazdı.
Şimdi soralım: Taciz, tecavüz davalarında tecavüzcüleri aklayan bir yargı geleneğimiz olmasaydı, bu mahkeme heyetinin refleksi bu olur muydu?
Bu haberin çıktığı gün, etkileri uzun süre devam edecek olan yargıya dair bir başka önemli gündem daha yaşandı. CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın tahliyesini getiren Anayasa Mahkemesi kararı Kürt vekillere uygulanmadı. Mahkemenin ret kararına dair olarak açıkladığı hukuki gerekçeler ise, hukuğun nasıl eğilip büküldüğünü bir kez daha gözler önüne seren nitelikteydi. Karışık hukuki ifadelerin kullanıldığı gerekçenin anlaşılabilir kısmı, ‘Anayasa Mahkemesi kararı bireysel başvuruya bağlı olarak gerçekleşir ve sonuçları da sadece bireyi kapsar’ diye özetlenebilir.
Uzman hukukçuların görüşü ise, Balbay kararının BDP’li vekiller için de emsal oluşturduğu yönünde. Örneğin İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal, süreci Evrensel’e yorumlarken şunu söyledi: “Görüşlerine katılmasam da bir hukukçu olarak hep şuna inandım. Hukuken bir gerçeklik varsa, bir ilke kararı çıkmışsa, kökenine, mezhebine, ideolojisine bakmadan uygulamak gerekir.” (Kocasakal: Hukuk ırka göre bükülemez, Evrensel, 17 Aralık 2013)
Yargının BDP’li vekillere yönelik kararı, Kürtlere ‘Siz bugüne kadar ne kazandıysanız silahlı mücadele yoluyla kazandınız. Sizin için Türk adaletinin yapabileceği bir şey yok’ demekten başka ne anlama geliyor?
Ve Türkiye daha bu önemli gündemleri tartışamadan bir başka yargı-emniyet hamlesi geldi. Ülke, güne aralarında bakan çocuklarının, ünlü iş adamlarının ve AKP’li Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla uyandı. Operasyona konu iddialar önemliydi ancak bu operasyonun neden cemaat ile Hükümetin arasının iyi olduğu günlerde değil de, karşılıklı olarak kılıçların çekildiği günlerde gerçekleştiği sorusu da, operasyonun oturduğu bağlamı anlamak açısından bir o kadar önemli. Başbakanın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın operasyonun ardından Twitter’dan, Said Nursi’nin sözlerini ve “Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır hem kaybet-kaybet sarmalına sürükler” mesajını paylaşması da bu operasyonun cemaatin Hükümete bir darbesi olduğu gerçeğini destekler niteliktedir. Gözaltına alınanların önemli bir bölümü bırakılsa bile bu operasyonun açtığı yaranın kanamasız olmayacağı açıktır.
Ve Hakan Şükür’ün istifasının zamanlaması da şimdi daha bir anlamlı oluyor. Demek ki, Hocası Hakan’ı tam zamanında oyundan aldı.
Türkiye’de yargı-emniyet ikilisi Ergenekon soruşturmasının başladığı 2007’den bu yana siyasal alanın dizaynında manivele işlevi gördü. Bir süre öncesine kadar, cemaat ile Hükümet, Ergenekon ve KCK gibi davalarda bu ikiliyi birlikte kullandılar.
Bugün ise Hükümet ile cemaatin birbirlerine ciddi kılıç darbeleri vurduğu günlerdeyiz. Bu yazı yazılırken ‘Acaba Hükümet bu darbeye nasıl karşılık verecek?’ sorusu gündemdeydi.
Ve bağlarken şunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Hükümete uzanan yolsuzluk ve rüşvet olayları, ancak bir dönem öncesine kadar iktidarı paylaşan güçlerin girdikleri hesaplaşmanın sonucu olarak ortaya dökülebiliyorsa, bu o kapışmadan daha önemsiz değildir.
Bu çok derin bir çürümedir.
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23