Çoğunluk diktatörlüğü mü demokrasi mi?
CHP’nin tutuklu Milletvekili M. Balbay’ın tahliyesinden sonra beklenen BDP’li tutuklu milletvekillerinin de tahliyesiydi. Birden gündeme AKP Milletvekili H. Şükür’ün istifası ve ardından aralarında “ünlü” iş adamları ve “ünlü” bakanların oğullarının da bulunduğu gözaltılar düştü. Görüldü ki BDP’li seçilmişlerin tahliyeleri çok da yer etmiyormuş malum medyada ve malum zihniyetin kapsama alanında! Yerel fakat özel yetkili mahkemeler böylece Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını es geçmiş oldu. Nasıl olsa söz konusu olan Kürt milletvekilleriydi ve zaten özel yetkili mahkemelerin kuruluş ve işleyişine uygun “soyut ve somut” bir durum söz konusuydu!
Bu ciddi ve kritik durumun ilk sinyalini Adalet Bakanı daha önce vermişti zaten. Gazetelerde yer alan habere göre “Anayasa Mahkemesinin kararı bağlayıcı değildir, kararı yerel mahkemeler verecektir” diye buyurmuşlardı! Adalet kavramı bir kez daha tartışmalı hale geldi yeniden ve yine.
Katliamlarla “bezeli” tarihimiz ne yazık ki demokrasi yönünden epey zayıftır. Zaten bu ikisi bir arada yürümezdi. İyi ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var: Verdiği ciddi cezalarla hukuk adına hatırlatmalarda bulunuyor arada bir! Vergilerimizden kesilen paralarla bu cezalar ödeniyor fakat hukuk skandallarına imza atanlar hepimizden daha rahat şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Böylece katliam üreten mekanizma tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Çoğunluğu ellerinde bulunduran güç bir sis gibi örtüyor her şeyi. Katiller serbest, katliam mağdurları ve yakınları baskı altında!
19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta 500’e yakın yurttaşımızın hunharca katledildiği, onlarca ev ve işyerinin tahrip edildiği belgeleriyle sabittir. Sonuçta katiller korunmuş ve kollanmış ama mağdurlar göçe zorlanmıştır. Öldürülenler Alevilerdi ya sorun yoktu! Milliyetçi-Sünni-Türk olmayanların yaşama hakkı yoktu bu zihniyete göre. Son günlerde öğrendik ki Maraş Katliamında öldürülen yurttaşlarımızın cesetleri de çalınmıştı. Gever ‘de tahrip edilen mezarları hatırlıyoruz değil mi?
28 Aralık 2011’de savaş uçakları sınır ticareti yapan sivil yurttaşlarımızı bombaladı: 34 genç insan katledildi vahşice. ‘Operasyon kazası’ diye kılıf uyduran sorumlular aranıyor hâlâ! Malum ilkel zihniyetin sebep olduğu bu acıyla yüzleşememişken 6 Aralık 2013’te Gever’de (Yüksekova) üç sivil yurttaşımız hedef gözetilerek katledildi. Çoğunluk diktatörlüğü yalanlar ve düzmece haberlerle örtbas etmeye çalıştı yine. Buna da provokasyon dedi “yüce” makamlarda oturanlar, tetikçi figüranların sırtını sıvazlayarak ve güvence vererek!
Demokrasiden öcü gibi korkan bu zihniyet sahipleri “tükenmekteler öldürdükçe” ve “öldürdükçe çoğalıyor insanlar” her şeye rağmen! Bu rezaletler, katliamlar ve skandallar ortada iken her türlü yola başvurularak rant paylaşımı üzerinden iktidar kavgası patlak vermiş durumda şimdi! Savaşları, operasyonları ve skandalları ortaklaşa gerçekleştiren güçler ganimetleri paylaşamıyorlar artık. Ganimet ve rant yetmiyor: İktidar olmak istiyorlar, devlet olmak istiyorlar.
Çözümün demokratik Türkiye ile olası olduğu açıktır. Açık olmayan şey şudur: Bu kadar katliama, skandala, yalana ve ikiyüzlülüğe rağmen suskun kalan ve sadece seyreden insanlar topluluğuyla demokratik Türkiye’nin inşası nasıl olacak? Yazımı güzel bir gelişmeyle bitireyim izninizle: Boğaziçi Üniversitesi Dr. İsmail Beşikci’yi onurlandırarak nitelikli bir üniversite olduğunu kanıtladı ve umutlarımızı çoğalttı: Yürekten kutluyorum!
Bir çağrı: Hasta tutuklular ve Van’da üşüyen depremzedeler için “bir şey yapmalı”!
Aşk ile.
Evrensel'i Takip Et