Şiddeti kanıksamak
Spor alanlarında şiddet artık o kadar kanıksanmış durumda ki, Kasımpaşa-Beşiktaş maçında bir taraftarın sahaya inerek Fernandes’e saldırması ve arkasından Beşiktaşlı bazı futbolcuların bu taraftarı linç etme girişimi neredeyse sıradan bir olay gibi karşılandı. Esas konu, her zaman olduğu gibi hakem hatalarıydı. Yenilen takım mazeret bulacak ya, elinde de malzeme (hakem hataları) var ya, gelsin o zaman
“Önümüzü kesmeye, bizi doğramaya çalışıyorlar”, “Üzerimizde kirli oyunlar oynanıyor” hezeyanları... Hakem hatalarını büyük bir komplonun parçası olarak göreceksek diğer haftalardaki lehte hakem hatalarını nasıl açıklayacağız?.. Hakem hatasına maruz kalan hangi kulübün yöneticisi benzer söylemlerle ortalığı velveleye vermiyor ki?.. Fena halde gına geldi artık...
Hakem hatası mı, kural hatası mı, maç tekrar edilmeli mi, yoksa edilmemeli mi türünden tartışmaların gürültüsü arasında şiddet konusu kayboldu gitti. E tabii maçın sonucu her şeyden önemli. Bütün dikkat kaybedilen bir maçı tekrar oynatabilmek üzerine odaklanır, bütün enerji bunun gerekçelerini ortaya koyma yolunda harcanırsa elbette şiddet konusu geri planda kalır.
Daha vahimi, Rıdvan Dilmen, Arif Erdem gibi yorumculuk yapan eski futbolcuların, taraftara yönelik linç girişimine destek vermesiydi. Yorumculuk yapan eski hakem Bünyamin Gezer de futbolcuların taraftara uyguladığı şiddeti olumlayan sözler dile getirdi. Ortak görüş, taraftara vurdukları için kırmızı kartla oyun dışı kalan oyunculara ceza verilmemesi gerektiği yönündeydi.
Ceza verilip verilmemesi bir yana; futbolcuların, bir taraftarın uyguladığı şiddete, şiddetle karşılık vermesi onaylanabilir mi?.. Bir yandan taraftarların yarattığı şiddet kınanıp bundan kurtulmanın yolları aranırken, diğer yandan futbolculardan kaynaklanan şiddete sempatiyle bakmak kabul edilebilir mi?.. Linç girişimini ve ardından bunu olumlayan yorumları izleyen çocukların, gençlerin kafasında nasıl bir spor algısı oluşur?..
“Futbolcular iyi yaptı, saldırgan taraftara hak ettiği karşılığı vererek arkadaşlarını korudular. Ayrıca bu olay saldırganlık potansiyeli taşıyan diğer taraftarlara da ders olur” şeklinde konuşarak linç girişimine arka çıkanlar, olaydaki asıl sorumluların, sporculara güvenli ortam ve koşullar sağlamakla görevli olanlar olduğunu herhalde unuttular. Birilerinin görevini ihmal etmesiyle ortaya çıkan zaaf, birisi linç edilerek mi giderilecek yani?..
Yoksa, reyting hesaplarıyla saldırganı televizyona çıkarıp onu aşağılayarak şovlarına alet etmek isteyen medya maskaralarıyla mı şiddetin üstesinden geleceğiz?..
Başka bir yorumcu Mehmet Demirkol ise Fernandes’e yapılan fiziki saldırıdan sonra, hakemin maçı tatil etmesi gerektiğini söyledi. Bunun gerekçesini de, “Saldırıdan sonra Fernandes’in psikolojisi bozuldu, konsantrasyonu ve motivasyonu kayboldu, istediği performansı sergileyemez hale geldi” şeklinde açıkladı. Tamam, son derece yerinde bir saptama da, benzer duyarlılık küfür, tehdit ve nefret içeren tezahüratlara karşı neden gösterilmiyor? Bunlara iyice alıştığımız için mi yoksa?.. Küfür, tehdit ve nefret içeren tezahüratlar da bir tür şiddet değil mi?.. Bu şekildeki tezahüratlar, futbolcuların ve hakemlerin psikolojisini, konsantrasyonunu, motivasyonunu bozup performanslarını olumsuz etkilemez mi?
Böylesi bir ortamda işini yapmaya çalışan kişiler ne kadar verimli olabilir ki?.. Futbolculara ve hakemlere reva görülen ortam bu işte. Hata yapınca da, en acımasız eleştirilerin hedefi haline geliyorlar.
Büroda, ofiste işini yapmaya çalışanlara, bir grup insanın sürekli olarak küfür etmesinden, tacizde bulunmasından ne farkı var bunun?.. Demirkol böyle bir ortamda yorum yapmaya ya da yazı yazmaya çalıştığını bir düşünsün bakalım...
Küfrü görmezden, duymazdan gelerek şiddete karşı çıkmak pek bir anlam taşımıyor. Ayrıca bundan, küfrün artık iyice kanıksandığı ve asla engellenemeyeceği gibi teslimiyetçi bir sonuç çıkmıyor mu?..
Şiddete karşı mücadelenin ilk adımı; dili, şiddet ve nefret içeren söylemlerden arındırmak olmalı!..
Evrensel'i Takip Et