21 Aralık 2013

Yeni tanımlar ve yeni hamleler

DİĞER YAZILARI
Bir kuşağın katilleri 21 Haziran 2014
Kapanmasın kirpiklerin 14 Haziran 2014
Şiire saygıyla 7 Haziran 2014
Zinciriye şairleri 31 Mayıs 2014
TÜYAP Diyarbakır 24 Mayıs 2014
Vicdan göçüğü 17 Mayıs 2014
Sanat bir yürüyüştür 10 Mayıs 2014
Dünyanın gülü Mayıs 3 Mayıs 2014
Ortak vicdan 26 Nisan 2014
O gün 19 Nisan 2014
YAZI ARŞİVİ

Yazmak insanlık kadar eski bir etkinliktir. Her ne kadar yazmayı biz yazının icadına kadar götürüp dayandırsak bile, bu “yazma”etkinliğinin daha eskilere gittiğinden şüphe edilemez. Çünkü “yazmak”tan maksat insanoğlunun yaşadıkları ve gördükleri hakkındaki duygu ve düşünceleri ile hayallerinin birleştiği ve birlikte yeninden farklı bir kavrama dönüştükleri etkinlik olarak algılamak gerekir. Bu etkinlik mutlaka adına “harf” dediğimiz şekillerden oluşan bir alfabe ile değil ama başka şekillerin de kullanılarak yapılan etkinlik gelmelidir. Bu nedenle  oyulan mağara, mağara duvarlarına çizilen resimler, heykeller veya sözle dile getirilen şarkı, türkü vb. her türlü sanatsal etkinlik aynı zamanda bir “yazma” etkinliğidir. Bu etkinlik aynı zamanda tarihe tanıklık etmek, not düşmektir, bir değer üretmedir. Tarihe tanıklık etmek ve insanlığın ulaştığı değişim ve dönüşüme de ışık tutmaktır.
Yazmak eylemi konusunda değişik yaklaşım ve görüşler vardır. Kimileri yazmayı kendi iç sıkıntılarını aşma böylece rahatlama, kimleri gördüklerini, düşündüklerini ve istediklerini dile getirmek, kimileri de var olmayı, kendini yeniden yaratmayı vb. daha birçok nedene bağlamaktadırlar. Borges: “Ben acil bir soruna, bir iç gerekliliğe cevap vermek için yazıyorum, Adorno ise; halk için, ülkesinin gerçekliğini değiştirmeye yardımcı olmak için yazıyor” der. Bu konuda Sarte ise insanın kendisi için yazması diye bir şey yoktur diyor. Yerinde bir tanım, çünkü her görüşün kendine göre bir doğruluğu olsa da, yazmak eylemi önünde sonunda başkalarının paylaşımına ve beğenisine sunulduğu, bu şekilde sunulan kişiler üzerinde etkide bulunması sebebiyle bir “değer”dir de. Bu nedenledir ki her birimiz bu değere kendi istek ve arzularımız doğrultusunda yaklaşım göstermekteyiz. Bu değerler birike birike bir gelenek haline gelir. Her yazar ve sanatçı kişisel üretim etkinliğinde bu geleneği göz ardı edemez. Ancak gerçek sanatçı bu geleneği özümseyen ve onu yeniden yorumlayarak geliştiren kişidir. T.S.Eliot, ‘‘Hiçbir gerçek sanatçı gelenekten habersiz değildir; fakat hiçbiri de ona teslim olmaz. Sanat gelenekten yola çıkmayı gerektirdiği gibi, gelenekle kapışmayı, ona direnmeyi de gerektirir. Bu direniş onu yok saymaya yönelik değildir”der. Keza Berthol Brechet; bugün dünle beslenerek yarına varır.
Adına yazmak eylemi dediğimiz kişisel etkinlik, tarihsel süreç içerisinde gözetilmesi gereken kurallar ve değerler üreterek belli bir disipline sahip oldu. Sanatçı, üretim süreci boyunca bu değerlere ve onun gerektirdiği prensipleri gözeterek ve onlara yeni artı değerler kazandırarak-anlatım olanakları, biçim, üslup vb. kendini ileriye taşımayı hedefler. Yani değerlerin bir kısmını çağdaşlaştırıp, güncelleştirir ve yeni değerlere eklemleyerek insanlığın hizmetine sokar. Yerelden başlayarak evrensele varmada bu değerlerin önemli bir katkısı vardır Bu özelliklere ve güce erişememiş eserlerin değer olma durumuna gelmesi düşünülemez.
Yıllardır sanat ve toplumsal yarar adına her gün kitle iletişim araçlarıyla hamaset ve nefret söylemlerinin pompalandığı bu toplumda, yazmak etkinliğinde bulunanların ezberleri bozma cesareti gösterdikleri ölçüde yeni değerleri üretebilecekleri unutulmamalıdır.
“Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz” der Einsten. Türkiye’de toplumsal sorunların çığ gibi giderek büyüdüğü, ancak çözüm iradesini gösterecek yeterli  bir muhalefetin geliştirilemediği bu ortam da, yazmak etkinliğinde bulunanlar kadar toplumun diğer kesimlerinin de yeni tanımlar ve hamleler geliştirme zamanıdır.
Unutulmamalı, Montaigne’nin dediği gibi: Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür, ona iyiliği de, kötülüğü de katan bizleriz.”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et