Börtü böcek hakkı
Dershaneler üzerinden sürdürülen meydan savaşı, bu hafta bambaşka bir savaşa dönüştü. Artık dershaneler konuşulmuyor. Artık ayakkabı kutuları, bakan çocukları, yolsuzlukların boyutları ve yöntemleri konuşuluyor.
Bu yolsuzluklar ile dershaneler meydan savaşı sırasında vurgulanan “hürriyet” kavramını birlikte düşünmek gerek. Örneğin, “Dershane Gerçeği” başlığı ile Zaman gazetesi özel eki olarak dağıtılan, kapılara ve araçların ön camlarına bırakılan 8 sayfalık kitapçığa bir göz atmakta yarar var.
Kitapçığın daha ilk sayfasında İnsan Hakları Beyannamesi’nin iki maddesi ve T.C. Anayasasının iki maddesi anılıyor. Ama dershanelerin kapatılmaması için öne sürülen asıl gerekçe “teşebbüs hürriyeti.”
Bu şaşırtıcı değil çünkü dershaneler meydan savaşının tarafları özel sektörün ekonominin can damarı olduğu, eğitimin özelleştirilmesi ve özel okulların desteklenmesi gerektiği konusunda aynı görüşte. Tam da bu nedenle, dershanelerin kapatılmasının “teşebbüs hürriyeti” ile çeliştiği sürekli vurgulandı.
***
Bu “hürriyet” sevdası, anayasal bir hak olduğu söylenen “teşebbüs hürriyeti” mide bulandırıyor. Çünkü artık “talan hürriyeti” var. Özal ve 12 Eylül ile yolu açılan neoliberal düzenin en sıkı hizmetçisi AKP sayesinde talan hızla sürüyor. Çocukların yaşama, korunma, gelişme hakları bu talanda yok sayılıyor.
Aklıma hemen nisan ayında yazdığım bir yazı geliyor. O yazıda, Türkiye’de kurulan yeni düzende, yani Talan Cumhuriyeti’nde “ülkenin taşı toprağı, havası ve suyu talan ediliyor” demiştim. Hatta Talan Cumhuriyeti’ne uygun bir “talan marşı” için bir dörtlük önermiştim.
Havasına suyuna, taşına toprağına,
El koyup dönüştürüyorum bir avuç insanın malına...
Her köşesi talan edilse, ezilmez yanmaz içim,
Bir metadır benim memleketim.
***
Talan Cumhuriyeti’ni çok iyi tanımak gerek. Fikret Başkaya talanı, “Havayı Ne Zaman Özelleştireceksiniz?” başlıklı yazısında şöyle özetliyor:
Özelleştirme, neoliberal saldırının üç sloganından biri. Diğer ikisi serbestleştirme ve kuralsızlaştırma. Özelleştirme kamu mallarının, kamuya ait işletmelerin özel sermayeye, kapitalistlere satılması, devlet tarafından sağlanan kamu hizmetlerinin de özel sektöre havale edilmesi demek. Velhasıl tüm bu alanların meta kategorisine indirgenmesi, metalaştırılması, paralılaştırılması, kâr etmenin hizmetine sunulması demek. Aslında asıl söz konusu olan, topluma/kamuya ait varlıkların ve değerlerin kapitalistler tarafından yağmalanmasıdır...
Kamu işletmeleri, kamu hizmetleri, sosyal hizmetler, yollar, köprüler, koylar, göller, denizler, ormanlar, yerin altı ve üstü, su, belediye hizmetleri, parklar, müzeler... velhasıl toplumca ortak sahiplenilmesi, kullanılması gereken her şey dar bir oligarşinin özel mülkü ve etkinlik alanı haline geldiği bir toplumda ortak yaşam mümkün müdür? Bu sürdürülebilir bir şey midir? Orada artık yurttaş kavramının bir karşılığı var mıdır? Toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçi kitlenin Orta Çağın serf’inden, reayasından, bir farkı kalır mı? Bu durumda artık havayı ne zaman ve nasıl özelleştirecekleri merak konusu demektir...
***
Bugün İstanbul’da, Kadıköy’de talana karşı çıkmak isteyenler bir araya geliyorlar. Onlar, talan hürriyetine karşı çıkacak, haklardan söz edecekler. “Yaşama hakkı”, “kent hakkı”, “gelişme hakkı”, “su hakkı”, “börtü böcek hakkı” gibi haklardan. Sürdürülebilir bir yaşam kurmaktan, talanı durdurmak ve yıkımı geri çevirmekten söz edecekler. Çünkü kurtuluş karşı çıkmakta. Bu ülkenin aydınlık geleceği, talana, savaşa ve her türlü adaletsizliğe karşı çıkmaktan geçiyor.
Evrensel'i Takip Et