Operasyon ve ‘çözüm’ süreci!
Yeminli kalemşorları, AKP-Erdoğan’ı yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla ortaya saçılan pislik çukurundan kurtarmak için iş başında! Sağlı-‘sol’lu gazete köşelerinde saf tutan bu kalemşorlara göre, yapılan operasyonların amacı ‘çözüm’ sürecini baltalamak. Bunları söylerken ne yapmak istedikleri açık: İçine düştükleri çukurdan çıkmak için Kürt hareketinin onlara el vermesini istiyorlar. Buraya kadar her şey anlaşılır ama bizce anlaşılmaz olan Kürt hareketi cephesinden bunların işini kolaylaştıracak açıklamalar yapılması. BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, Mecliste yaptığı konuşmada “yapılan operasyonların amacının hükümeti zayıflatmak” ve dolayısıyla “çözüm sürecini sabote etmek” olduğunu söylüyor. Aydoğan, konuşmasında süreci engelleme girişimlerinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanmak istenmesi ile başladığını ve eğer Fidan bu operasyonculara direnmeseydi sürecin bu noktaya gelemeyeceğini de söylüyor.
Oral Çalışlar, 21 Aralık tarihli Radikal’de “Kürt cephesinden ‘operasyoncular’ın sicili” başlıklı yazısında Aydoğan’ın bu açıklamalarına dört elle sarılıyor. Çalışlar, yazısında Aydoğan’ın operasyonların hedefi olarak “çözüm” sürecini göstermesini büyük bir memnuniyetle karşılıyor. Çünkü bütün söylemek istediklerini bu tespit üzerinden söylüyor. “Operasyoncuların amacı hükümeti diz çöktürmek” ve zaten “Kürt siyasetçilere karşı KCK operasyonlarının arkasında da onlar vardı.” Sonra Aydoğan’ın Hakan Fidan’ın süreci engellemek için hedef yapıldığı sözlerini hatırlatarak sonuca ulaşıyor: Kürtler “yesinler birbirlerini” derlerse “barış süreci” zora girer, çünkü operasyoncuların inisiyatifi ele geçirmeleri halinde neler olabileceğini kestirmek güç. Öyleyse yapılması gereken Kürt hareketinin demokrasi ve barışı savunma adına ‘paralel devlet’e karşı AKP-Erdoğan’ın ardında saf tutması. Başta da söylediğimiz gibi her şey çok açık.
MİT Müsteşarı Fidan’dan başlayalım. Fidan’ın çözüm sürecini istediği için hedef yapıldığını söylemek, körün yaptığı gibi fili kuyruğundan tutarak tarif etmeye çalışmaktan farksızdır. Çünkü MİT’in ve Fidan’ın başta İsrail olmak üzere bazı güçlerin hedefi haline gelmesinin nedeni (burada “operasyoncular”ın/Cemaatin ABD ve İsrail ile yakınlığını tartışma konusu yapmaya bile gerek yoktur) AKP’nin “aktif dış politika”sının uygulayıcı olması nedeniyledir. Mavi Marmara Olayı başta olmak üzere Türkiye’nin ABD ve İsrail ile karşı karşıya geldiği birçok olayda MİT önemli bir role sahipti. Söz konusu güçlerin Fidan’ı hedef yaparken Kürt sorununu MİT’i denetimleri altına almak için kullanmak istedikleri söylenebilir. Ama MİT ve Fidan’ın hedef yapılmasının nedeninin Kürt sorunu olduğu söylenemez. Neden mi? Söyleyelim; eğer Fidan ve MİT’i gerçekten çözümden yana olsaydı daha düne kadar Rojava’da PYD’ye karşı neden el Kaideci güçleri destekledi? MİT’in İHH gibi “yardım kuruluşları”nı kullanarak el Kaideye her türlü desteği yaptığını bilmeyen var mı? Fidan ve MİT’i Rojava devrimini boğmaya çalışırken acaba hangi çözümün peşindeydiler!
‘Operasyoncular’a gelince, bunların kim olduğunu artık sokaktaki çocuk bile biliyor. Bugünlerde ‘paralel devlet’ olarak adlandırılan Cemaatçiler. Çalışlar ile aynı gazetede yazan Pınar Övünç, ne de güzel sormuş; “Daha önce defalarca kesişenlere paralel denir mi” diye. ‘Paralel devlet’ olarak adlandırılan Gülen Cemaati bugüne kadar hükümetin ortağı değil miydi? Başbakan Erdoğan bile Cemaatin polis ve yargı içinde örgütlendiğini söylediğine göre, bu örgütlenmenin gizli olduğu söylenebilir mi? Hem yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının hemen arkasından onlarca emniyet müdürü görevden alındığına göre demek ki bunlar bilinmez gizli güçler falan değil. Cemaat bugüne kadar hükümetin ortağı olarak çeşitli devlet kurumları içinde kadrolaştı ve bugün Erdoğan’ın AKP’siyle çatışma noktasına geldiği için bu gücünü kullanmaya çalışıyor. Erdoğan’ın AKP’si eğer bunlardan rahatsızsa acaba neden bugüne kadar mesela Terörle Mücadele Kanunu gibi anti demokratik yasaları değiştirerek polis ve yargının gücünü sınırlamaya gitmedi? Ana dilinde eğitimi, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, Öcalan’la müzakerelerin başlatılmasını, Kürtlerin statü talebini ve diğer demokratik talepleri AKP Meclise getirdi de ‘paralel devlet’ mi engelledi?
Mesele bizler bakımından da açıktır. Deniz Feneri ve Ali Dibo davalarından KCK operasyonları ve Roboskî katliamına kadar yolsuzluk, rüşvet ve demokrasi düşmanlığında birleşenler bugün birbirlerine düşmüşlerdir. Ortaya saçılan pislikler bu egemenlik mücadelesinin sonucudur. Halk güçlerine düşen ise; boğazına kadar pisliğe batmış demokrasi düşmanı güç odaklarının arkasında saf tutmak değil, bu gerici güçlere karşı insanca yaşayabilecekleri demokratik bir düzeni kurma mücadelesinde birleşmektir. Çalışlar’ın bizim için kaygılanmasına gerek yok; halk güçleri bu yolda birleşip ilerledikçe çözüm sürecinin önünde kimse duramaz!
Evrensel'i Takip Et