Hani ‘şeffaflık’tan yanaydınız?
Fotoğraf: Envato
Cuma günü TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilen 2014 Bütçesi’nin görüşmeleri sırasında neredeyse “bütçe”den başka her konu tartışıldı. Bu tartışmalar içinde en yakından tartışılan konu Sayıştayın denetim faaliyetinin engellenmesiydi. Yani Sayıştaydan geçen yılın bütçesinin nasıl kullanıldığı, kimlere bütçeden ne aktarıldığından öte bu aktarmalar yapılırken, kayırma, yolsuzluk, yasasızlık,… yapılıp yapılmadığına dair bir rapor getirtilmemiş, bu da Hükümet tarafından önlenmiştir. Oysa devletin pek çok kurumunda yolsuzluk, suistimal, yağmacılık… gibi yöntemlerle bütçenin çarçur edildiğine, yandaşlarına ulufe dağıtıldığına dair sayısız şikayet, belirti vardı. Dolayısıyla Hükümet bu Sayıştayın denetim sonucu elde ettiği hukuksuzlukların Meclis gündemine gelmesini önleyerek aslında devletin en önemli faaliyeti olan halktan toplanan vergileri sınıflar arasında nasıl paylaştırdığını karanlıkta bıraktı.
Yılladır Hükümet, Sayıştayın denetim raporlarının Meclise gelmesini çeşitli yöntemlerle engelliyor. Şimdi ise Sayıştayın denetim yetkisini resmen de ortadan kaldıracak bir Sayıştay Yasası hazırlanıyor. Yani artık devletin bütçesi nasıl harcandığı, Meclisten dolayısıyla da halktan, Başbakanın pek sevdiği deyimle “milli irade”den bütünüyle saklanacak!
Son olarak ortaya çıkan büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalından da Hükümetin “iki önemli ders çıkardığı” anlaşılıyor:
1-) Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirerek Hükümet, soruşturmada emniyet görevlilerinin “Amirlerine haber verme”si zorunluluğunu getiriyor. Böylece emniyet görevlileri, savcılar kendilerine bir soruşturmada görev verdiğinde bunu amirlerine haber vermek zorunda olacaklar. Böylece, Emniyet amirinden Başbakana kadar “tüm zincir” başlatılmış soruşturma hakkında bilgi sahibi olacak. Yani, bu “emir komuta” zinciriyle ilişki içindeki yasa dışı faaliyetlerin gizlice soruşturulması artık olanaklı olamayacak. Aynı kapsamda savcı yardımcıları da artık Başsavcıyı bilgilendirmeden herhangi bir soruşturma başlatamayacak. Örneğin bundan böyle artık, operasyonda olduğu gibi bakan oğulları, siyasi yandaşlar iş birlikçiler habersiz yakalanamayacaklar!
2-) Emniyet Genel Müdürlüğü, dün yayımladığı bir genelgeyle gazetecilerin emniyetin hizmet binalarına girmelerini yasakladı. Bu kapsamda İstanbul Emniyetinin Gayrettepe ve Vatan Caddesi binalarındaki “basın odaları” da kapatıldı. Herhangi bir bilgi verilmesi gerektiğinde Emniyet yetkilileri gazetecileri çağırıp bilgi verecekmiş! Böylece gazetecilerin emniyetten bilgi toplaması ve olup bitenin yayımlanmasının önlenmek istendiği anlaşılıyor. Yani “Hükümet ve onun emrindeki Emniyet yetkilileri ne söylerse halkın öğreneceği gerçek o olacak” artık.
AKP Hükümetinin 11 yıldır, statüko karşıtlığı ve demokratlığının kanıtı olarak sarıldığı en baş kavram “şeffaflık” (açıklık) olmuştur. “Bizim halktan gizli bir şeyimiz olamaz. Devleti ve onun tüm faaliyet alanlarını şeffaflaştıracağız” diyerek yola çıkmıştır.
Devletin “şeffaflaşması” deyince olmazsa olmaz olan emniyet, yargı ve devlet bütçesinin nasıl harcandığına dair faaliyetlerin üstündeki gizliliğin kaldırılmasıdır. Ancak Hükümet, yukarıdaki üç örnekte bile açıkça görüldüğü gibi, bu açıklık politikasının tam tersine bir yola girmiş buluyor. Bu da açıkça AKP Hükümetinin devletin ve hükümetin başlıca faaliyetlerinin üstündeki denetimi kaldırarak bütün faaliyetlerin karanlıkta kalmasını esas alan bir tutum benimsediğini göstermektedir.
Bu yol bütün otoriterleşen, despotizme yönelen Hükümetlerin girdiği “çıkmaz” bir yoldur. Çünkü kendi icraatlarının karanlıkta kalmasını isteyen hükümetler eninde sonunda gerçeğin ışığı ile “kör olmaya” mahkumdur. Bugüne kadar gerçekleri karartmak isteyen hiçbir hükümet, başarılı karanlık güçlerin hükümetleri bile önünde sonunda bu gerçeğin ışığı karşısında duramamışlardır. AKP Hükümetinin bir istisna olacağını gösteren hiçbir işaret yoktur. Tersine AKP Hükümeti bugün sonuna yaklaşmış olmanın verdiği telaşla kendisini bir duvardan ötekine vuran bir hükümet haline gelmiştir.
Böyle bir hükümetin ise en çok korktuğu şey gerçektir.
Başka türlü, şu son günlerdeki yasaklar, rüşvetçiler, kara para aklayıcıları, yolsuzluk çeteleri kucağa çekilip “mağdur vatanseverler” diye övülürken, onlara karşı çıkanlar dış güçlerin taşeronu olarak nasıl ilan edilebilir ki!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00