24 Aralık 2013 00:08

Yurttaşın Halleri - 2

Yurttaşın Halleri - 2

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yurttaş elini şakağına koymuş düşünüyor. Kendi geçim derdini çoktandır atmıştı bir yana. Ülkede olan biteni anlamaya çalışıyor. Yolsuzluğun akıl almaz boyutlarına takılıp kalsa da onu asıl düşündüren suçlananların değil suçlayanların haksız duruma düştüğü bir toplumda gerçeği nasıl öğrenebileceği. Medyanın bir bölümünün Başbakanın konuşmalarını kes yapıştır tarzında verdiğinin bilincinde olmasına bilincinde ama ana muhalefetin bu skandal konusunda yurttaşı bilgilendirme girişimlerini de pek yetersiz buluyor. Devlet malları, arsaları hortumlanıyorsa sahi muhalefet bugüne dek nerede diye sormadan edemiyor.  Başbakanın, iktidar partisinin parlamentoya bile hesap vermeksizin başına buyruk yönetme biçimine alıştı alışmasına da kendisine sosyal demokrat diyen ana muhalefetin yerel seçimlerde sağ parti kökenli aday bulma sevdasını kavramakta zorlanıyor. Demokrasi ile sol siyaseti özümsemeyi yıllardır beceremeyen düzen partilerinin Türkiye’yi cezaevlerinde en çok gazeteci bulunduran ülke, basın özgürlüğünde dünya sıralamasında en altlarda yer alan ülke ayıbından kurtarma yolunda hiçbir olumlu çaba göstermemiş olmalarını salt kınamakla geçiştiriyor yurttaş. Ancak kafasındaki sorular bitmiyor. Mesela Başbakanın suçlulara kızacağı yerde neden suçluları açığa çıkaranlara kızdığını, emniyet müdürlüklerindeki atamaları, emniyetin basın mensuplarına kapanmasını, THY’nin yolcuları için aldığı gazetelerde neden ayrım yaptığını, bazı gazeteleri yasaklı ilan ettiğini bir bilen olsa da sorabilsem diye düşünüyor. Biliyor ki çünkü bu yasaklamalarla o kurumlar değil gerçekleri, doğruları öğrenmek isteyen bireyler cezalandırılmış oluyor. Bütçenin Sayıştay denetiminden kaçırılması, emekçiyi, dar gelirliyi, memuru, emekliyi yoksullaştıran buna karşın bütçede büyük sermayenin kollandığının farkında yurttaş ama asıl merak ettiği. Sendikaların, koskoca konfederasyonların bu duruma sürekli sessiz kalmaları giderek, sinikleşmeleri nedeni. Galiba yurttaşın bu konuda bir hayli düşünüp, bir hayli ders çalışması gerekecek.
        Yurttaş için bir başka açmaz da doğruları öğrenmek, bilgi edinmek amacıyla başvurduğu yazılı ve görsel medyadan kaynaklanıyor. Medyayı anlamak için, iyi bir medya okuryazarı olmak da yetmiyor bugünlerde diye söyleniyor kendince. Siyaset ve büyük sermaye sarmalındaki medyada doğru gazetecilik yapmak dünyanın en zor işlerinden biri haline gelmiş. Bu durumda diyor yurtta, sosyal medyaya başvursam o da ayrı sorun. Sahi gerçek nerede diye soruyor yurttaş, nefret söyleminin yer almadığı, cinsel eğilim ayrımcılığının olmadığı, ırkçılığın kışkırtılmadığı bir medyaya kavuşacağımız günler olacak mı? Yine de gazetecilere özelde de saha da çalışan muhabirlere, foto muhabirlerine kameramanlara haksızlık etmeliyim diye içinden geçiriyor Yurttaş. Onlar olağanüstü güçlüklere karşın önemli işler başarıyorlar.
Yurttaş eli şakağında düşünüyor. Derin devlet üzerine bir türlü ortaya çıkarılamayan faili meçhuller üzerine. Hâlâ aydınlatılamayan Roboskî  olayı üzerine ve ülkede  yolsuzluk ve talan üzerine... Bir iç hesaplaşma yapıyor kendisiyle. Peki, benim sesim nerede. Tüm bu haksızlıkların onulmaz acıların ortasında sorumluluğumun bilincinde olabildim mi? Yurttaşlık görevimi yapabildim mi? Sonra biraz da utançla Nâzım Hikmet’in “dünyanın en tuhaf mahluku” şiirini anımsar ve  şiirin son dizelerini mırıldanmaya başlar:

    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani
    hani şu derya içinde olup,
    deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
    Ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende,
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek
    Ve hâlâ şarabımızı vermek için
    üzüm gibi eziliyorsak,
    kabahat  enin
    demeğe de dilim varmıyor ama,
    kabahatin  çoğu senin canım kardeşim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa