Sağlıkta kazan/kazan ve ayakkabı kutusu
Fotoğraf: Envato
Faik Bulut bir televizyon programında “Ak Parti partiden ziyade şirkete benziyor” diyordu. İşte o “şirketin” hastanelerde hükümet etme hali onca zamandır sağlıkta dönüşüm olarak adlandırıldı muktedirlerce.
Bir banka müdürünün evine bırakılmış ayakkabı kutusu özünde her bir kamu sağlık çalışanının evinde zaten vardı. İçinin ne kadar dolu olduğu gerçekliği değiştirmiyor. Maliyeciler buna kibarca “Sağlıkta performansa dayalı ödeme” diyorlar. İktidar “kazan kazan” ve “kaybet/kaybet” formülünü dış siyaset ve Ak Parti/Gülen Cemaati birlikteliğinden önce sağlıkçıların kulağına fısıldamıştı.
Sağlıkta performans sisteminde kuruma kazandırdığı ölçüde eline aylık ücret geçiyor çalışanların. Halk arasında cerrahi girişimler öncesi artma eğilimine giren sağlık kurumlarına karşı güven aşınması bundandır. Hasta doğal olarak kuşkulanıyor bu kazan/kazan ikliminden ve sağlığından ve cebinden kaybeden olmak istemiyor haklı olarak.
Ak Parti “şirket” mantığının sağlıktaki “kaybet/kaybet” tehdidi ise her muayene sonrası hekimlerin bilgisayar monitörlerine yansıtılan şu ikaz cümlesinde saklı: “Dikkat limiti aştınız”. “Halka düşman” bu cümle tam bir suç örgütlenmesi. Sağlık Bakanlığı hekimlere mealen şöyle sesleniyor: “Bu hastadan istediğin tetkiklerin toplam ücreti SGK’nin ödediğinden fazla. Bu hali ile devam edersen kaybet/kaybet formülü devreye girer. Hem kurum zarar eder hem de senin aylık gelirin azalır. Ama kimi tetkikleri silersen “kazan/kazan” süreklilik kazanır”.
Hasta için gereken tetkiklerin istenmesini Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve çalışanları için “kayıp” olarak tanımlayan yönetim anlayışını “Halkın aleyhine suça teşvik” ve devletin olanaklarını halka karşı kullanma gayreti içerisinde organize bir suç yapılanması olarak algılamaktayım. Aynen şu günlerde yaşadığımız “yolsuzluk/rüşvet /paralel devlet” tartışmalarında olduğu gibi.
Hatırlarsanız geçmiş haftalarda bir bakan, Gülen Cemaatine hitaben “kazan/kazan” günlerinin sürmesi için çağrıda bulunmuştu. Sonrasında bakan çocuklarının ve bir bankanın genel müdürünün gözaltı haberinin ilk dakikalarında Başbakanın başdanışmanı yine aynı cemaate “kaybet/kaybet” günlerinin risklerini aynı kelimeleri kullanarak hatırlatmıştı.
Diyebiliriz ki Ak Parti hükümetinin Cemaatle yürüttüğü kavganın dili, şiddet yükü ve kullandığı metotlar öncesinde sağlık alanında yaşandı. Dünün iktidarında yol arkadaşı olan Cemaat ve milli görüşçüler bugün birbirlerine sınır tanımaz beddualarda bulunuyor. Aralarında “düşman hukuku” sürecini karşılıklı olarak başlattılar.
Bu “düşman hukuku”nun olası yol haritasını Sağlık Bakanlığı sanal kütüphanesindeki bir kitaptan izlemek mümkün. O çeviri kitabın baş editörü bir önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ idi. Kitap, Bakanlık yöneticileri için sağlıkta dönüşüm sürecinde el kitabı olarak hazırlanmıştı.
Kılavuz kitap sürece muhalif olanları “düşman” olarak tanımlarken bunun etik olmadığının farkında olduğunu belirtiyordu. Bürokratlara tavsiyeleri arasında muhalif kurumların yöneticilerini yandaş basın üzerinden asılsız haberlerle itibarsızlaştırmaktan tutun da akçeli konularda iftiraya varacak edimlere nice suç devlet koruması arasında kullanıma sunuluyordu adeta.
Kitap Sağlık Bakanlığınca yayınlandığında şimdilerin düşman kardeşleri birlikte yönetiyorlardı ülkeyi. Başbakanın tanımı ile “paralel devlet” yapılanması elbet atadıkları yöneticiler eli ile kamu sağlık kurumlarında da hayata geçirilmişti. TBMM’den geçirilen bir yasa ile hekim meslek örgütü TTB’nin yasasından “Halkın sağlığını korumak” maddesini çıkartan ama bir başka yasa maddesinde Cemaat vakıflarına bu alanı açan anlayış “paralel devlet” yaklaşımı değil de nedir ki? Ya dünyada benzeri olmayan “Sağlık Bakanlığından habersiz hasta muayenesinde tanımlanan hapis cezası tehdidine ne demeli? Peki gezi günlerinde gözaltına alınan sağlıkçılar bahsini nereye koyacağız.
Anlaşılan o ki hükümet devletin derini/paraleline değil de oralarda kimlerin olduğuna ilgi göstermekte. Karşıtlığı değil kadrolaşma arzusudur diline vuran.
İşte böylesine şirketvari hükümet eyleme hali sağlık çalışanlarının maaşını oldukça düşük tutarak adeta her birine halkın sağlık hakkı aleyhine hekimlik icra edildiğinde daha fazla kazandıracak bir sistemi hayata geçirmiş oldu. Sağlıkta dönüşüm sürecinin “bir halk düşmanı” olma hali bundandır. Emek mücadelesinin içinden gelen sağlıkçıların “Sermayenin değil halkın doktorları, hemşireleriyiz” derken söylemek istediği işte bu evlerine bırakılmak istenen “ayakkabı kutuları” içindeki maaşa isyandır. Performansa dayalı ücret böyle bir şeydir. Ve iktidar sağlıkçılardan “halkına düşman” bir kuşak yaratma adına misal uzman doktorların temel maaşını başçavuş maaşına indirerek yol almak istemektedir. Performansa dayalı ek ödemeye itirazı böylece halledeceği zannı ile yanılmaktadır.
Sağlıcakla kalın…
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29