25 Aralık 2013 00:17

Tam ortada durarak taraf olmak

Tam ortada durarak taraf olmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün herkes, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, bir haftadan fazla bir zamandan beri siyasi gündemi adeta bloke ederek süren rüşvet ve yolsuzluk operasyonu etrafındaki tartışmada, nihayet sessizliğini bozarak bir tutum takınacağını, en azından taraflara “itidal çağrısı” yapacağını bekliyordu.
Öyle de oldu!
Cumhurbaşkanı Gül, “Yolsuzlukların üstü kapatılmaz. Bunun için kimse endişe etmesin!” diyerek Hükümetin yolsuzluk, rüşvet ve kara para faaliyetlerinin üstünün örtülme girişimlerine karşı görünürken aynı zamanda da bu girişimlerin etkisiz olacağını, “Devlette bunu önleyecek mekanizmalar var” demiştir.
“Devlet içindeki çeteleşmeler” için de Cumhurbaşkanı “Devlet içinde yapılanma kabul edilemez” diyerek, bir yandan “Cemaatin devlet içinde yapılanmasının olmadığını” ama varsa da “Bunun kabul edilmesinin devlet anlayışıyla bağdaşmayacağını” söyleyerek, belirsiz (renksiz) bir tutum almayı tercih etti.
Sadece yapılan konuşma ve değerlendirmelerdeki renksizliğe bakarsak, “Cumhurbaşkanı iki tarafın tam ortasında durdu ve ortalama (tarafsız) bir tutum aldı!” diyebiliriz.
Ancak böyle bir değerlendirme, siyaseti, AKP içindeki giderek netleşen ayrışmaları, bugüne gelen çatışmalı süreci hiç anlamamak olur.
Ancak böylece Cumhurbaşkanı her çevre ve kesimin üstünde sert tartışmalara girmek yerine genel bir değerlendirme yaparak, soyut ve en az iki anlamı olacak (İki tarafın da “Cumhurbaşkanı bize destek vermiş” diyebileceği) cümleler kurarak, aslında oldukça “sert bir taraf tutumu” da ortaya koymuş oldu.
Çünkü böylece Cumhurbaşkanı, “Devlet içinde çeteler var”, “Dış güçlerin Hükümetimize karşı komplosu var. İçeride bu komplonun taşeronları, tetikçileri var. Bunların inine gireceğiz, dağıtacağız” diye günlerdir çok ağızdan politika gündemini bloke eden Hükümetin bütün bu söylediklerine “inanmadığını” dün Çankaya’dan ilan etmiştir.
Çünkü Cumhurbaşkanı, eğer Başbakanın sekiz gündür her gün yinelediği bu iddialara inansaydı; devletin başı olarak ortaya çıkıp ülkenin tehlike içinde olduğunu ilan ederek Başbakan Erdoğan’ın bile önüne geçip yürürdü, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak yürümesi gerekirdi. Aksi halde de “vatana ihanet suçu” işlemiş olurdu. Öyle ya, ülkeye karşı; onun bölgedeki ve ülke içindeki başarılı hamlelerinden rahatsız olan “dış güçler” halkın seçtiği Hükümeti devirmek için harekete geçmiş, içeride de iş birlikçiler bulmuş, bu taşeron güçler, hükümeti yıkmak üzere operasyonlar başlatmıştır! Bu durumda Cumhurbaşkanı ortalama konuşmalarla, “Merak etmeyin düzelir”, demekle, hem nalına hem mıhına demeçle yetinilebilir mi? Yetinirse, “yabancı güçlerin iş birlikçisi” en azından “Gaflet ve delalet içine düşmüş” olmaz mı?
Evet yineleyeyim; dünkü konuşmasıyla Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan- Hükümet-AKP cenahından, günlerdir yapılan onca “tehdit”, “Hükümete komplo”, “Devlet içinde çete organizasyonu” iddialarına karşı, “Hayır sizin söylediklerinize inanmıyorum” demiştir. Bu elbette Gülen Cemaatine de cumhurbaşkanı katından verilmiş bir destektir.
Nitekim Cumhurbaşkanıyla Başbakanın epeyce bir zamandan süren farklı kulvarlarda yürüdüğüne dikkat çeken yabancı basında da bu konuda yorumlar yapılmaktadır.
Dün, Cumhuriyet gazetesinde, İngiliz Gazeteci Gareth Jenkins’in konuya ilişkin yorumu, gerçeğin dış dünyadan da çarpıcı biçimde görüldüğünü gösteriyor.
Rüşvet, yolsuzluk skandalı üstünden yürüyen Cemaat-Hükümet çatışmasına dikkat çeken Jenkins, “Çatışma iki tarafa da zarar verir. Bu kavgadan en çok yararlanan kişi Abdullah Gül’dür” diyerek bir gerçeğe dikkat çekerken, Cumhurbaşkanının böyle “ortada durarak” Gülen’e destek vermesinin nedenine de parmak basmıştır.
Demek ki ortada durmak her zaman “tarafsızlık”, “renksizlik” anlamına gelmemektedir. Hele de siyasette.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa