27 Aralık 2013 00:33

Fatih Sosyoloji'deki karışık işler

Fatih Sosyoloji\'deki karışık işler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta Gülen Cemaatine bağlı Fatih Üniversitesinde ilginç şeyler oldu. Üniversite yönetimi, 2 yıldır sosyoloji bölümünde tam gün kadroyla çalıştırdığı Yrd. Doç. Hüseyin Kalaycı’nın sözleşmesini yenilemeyerek, dönem ortasında işine son verdi. İşten çıkartılma nedeni sorulduğunda, Kalaycı’ya “sözleşmenizin süresi doldu” denildi.
Ama o iş öyle değil. Anlatayım…
Sosyolog Hüseyin Kalaycı, eylül 2011’de yarı zamanlı olarak çalışmaya başladığı Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde aralık 2011’de tam zamanlı kadroya alındı. Sözleşmesinde, toplamda vermesi gereken zorunlu ders saati 12 olmasına rağmen, öğretim üyesi eksikliği nedeniyle çoğu zaman haftada 15 saat ders verdi. Dert değildi. Hüseyin Hoca yaptığı işi seviyor, öğrencileriyle de iyi ilişkiler kuruyordu.
Yrd. Doç. Hüseyin Kalaycı, 2013 Şubatında Praksis adlı öğrenci topluluğunun davetlisi olarak öğrencilere “Kürt sorununa karşılaştırmalı bir bakış” başlıklı bir sunum yaptı. Bu sunuma katılan 8 Kürt öğrenci hakkında daha sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde katıldıkları bir gösteri nedeniyle örgüt üyesi olabilecekleri şüphesiyle soruşturma açıldı. Hüseyin Kalaycı da, soruşturma kapsamında, verdiği Kürt sorunu sunumu nedeniyle tanık olarak dinlendi. Burada kendisine yöneltilen sorular arasında “neden bu Kürt öğrenciler sizinle bu kadar yakın?​” gibi, ancak ırkçı bir mahkemede sorulabilecek sorular vardı.
Hüseyin Kalaycı, Kürt öğrencilere yönelik haksız soruşturmanın sersemliğini üzerinden atamadan, 2013 ders yılı başında bu kez Cemaat üniversitesinin bir başka enteresan uygulamasına tanıklık edecekti. Kurban Bayramı’ndan birkaç hafta evvel üniversite yönetimi tarafından kendisi adına Afrika’da kurban kesildiği ve kurban etinin oradaki yoksullara dağıtılacağı “bildirildi.” Hüseyin Hoca’nın yapması gereken, kurbanın parasını okul yönetimine ödemekti. Hayatında hiç kurban kesmemiş olan Hüseyin Kalaycı duruma itiraz etti. Buna rağmen kendisine sadece iki alternatif sunuldu: “Ya muhasebeye giderek kurban için ödemenizi yapınız, ya da biz daha sonra maaşınızdan taksitle keseriz.” Bu iki alternatife de yanaşmayan Kalaycı’nın Fatih Üniversitesindeki hocalık macerasının sona ereceği belki de o zaman belli olmuştu. Şimdi, Fatih Üniversitesinin maaşını yatırdığı banka hesabı kapatılmış ve son derece düşmanca tavırlarla personel müdürlüğünden ne kıdem ne de ihbar tazminatı alamayacağı kendisine bildirilmiş.
Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde bir süredir “dindar” cenahtan olmayan, ama bir şekilde de üniversitenin laik yüzü olarak kabul edilen hocalara karşı olumsuz bir tavır olduğu konuşuluyor. Bu hocalardan birisi üniversitede uzun yıllardır yarı zamanlı olarak çalışan ama bir türlü tam zamanlı yardımcı doçent kadrosuna alınmayan Nil Mutluer. Aynı şekilde 2013 haziranında, belki tam da Gezi sürecinde, Fatih Üniversitesinde bilimsel yetkinliğin artması için büyük çaba gösterdikleri söylenen üç akademisyen Manuel Knoll, Phillip Amour, Rainer  Bromer de sözleşmenizin süresi bitti denilerek işten çıkarılmış. Son olay ise, bölümde yarı zamanlı olarak dersler veren Prof. Neşe Özgen’in başına gelen. Özgen'e de önümüzdeki dönem yeni ders açılmayacağı bir şekilde ihsas edilmiş.
Prof. Neşe Özgen’le konuştum. Henüz derslerinin kesildiği resmen kendisine iletilmemiş olsa da, yakında olacaklardan haberdar. Şöyle diyor: “Bütün vakıf üniversiteleri süreci aslında düşüncenin taşeronlaşması. İster dindar olsun, ister başka şey. Bu taşeronlaşmada akademisyene ise toz bezi muamelesi yapılıyor.”
Vakıf üniversitelerindeki benzer usulsüz uygulamaları Prof. Serdar Değirmencioğlu’nun Doğuş Üniversitesinden uzaklaştırılması örneğinde de görmüştük. Kamu hizmeti değil, kâr amacı güden üniversiteler eğitimin kalitesinden çok maliyet hesaplarıyla ilgileniyor ve bu da o okullara para ödeyen aileler ve öğrenciler için büyük sorun teşkil ediyor. Neoliberal kapitalizmin malum kriterleriyle “yeterince iyi olmadıkları” iddia edilerek işten çıkartılan çoğu hocanın hem akademi camiasında itibarı olan hem de öğrencileri tarafından sevilen sayılan, nitelikli isimler olması hiç şaşırtıcı değil. Ülkemizde eğitimin kalitesini yükseltmek için çabalayan bu nitelikli öğretim elemanlarının bugün üniversite dışı bırakılmasının nedeni, tamamen çıkar ve kâr odaklı bir üniversite işletmesine dönmek isteyen sistemin saldırılarından ibaret.
Ancak, anlaşılan o ki, Fatih örneğinde başka bir şey daha var: Bunca yıl laik ama dindarlara saygılı hocaları bünyesine alıp vitrin gibi kullanan Cemaat üniversitesi artık laik hocalarla bağını kopartıyor. Vitrin değişiyor. Bundan böyle Kürt meselesini farklı açılardan konuşan sosyolog istenmediği gibi, dini bayramlarında kurban kesmeyen akademisyen de istenmiyor Fatih’te.  
Neyse ki, aynı üniversitede akademinin aslında ne olması gerektiğini sorgulayan, sosyoloji, okumak, sosyoloji çalışmak, sosyoloji yapmak isteyen öğrenciler var. Onlar hocalarına sahip çıkıyor. Fatih Sosyoloji öğrencileri bugün saat 16.00’da İstanbul Tabip Odasında bir açıklama yapacak ve hocalarından ayrılmak zorunda bırakılmalarına dönük tepkilerini dile getirecekler. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa