28 Aralık 2013 00:55

İstiklal Savaşı edebiyatı

İstiklal Savaşı edebiyatı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çok değil yüz yıl önce Anadolu’da ağır bir bedel ödendi. Birinci paylaşım savaşından Anadolu halklarının payına düşen son derece ağır koşullarda varlık yokluk mücadelesi vermekti. Tabii bir çok savaşta olduğu gibi bir yanda canları ile bu tarihi yazanlar olduğu gibi öbür yanda bunun edebiyatını yapıp rantını yemeye çalışanlar vardı.
Başbakanın son günlerde yaşanan kavga için, “istiklal savaşı” benzetmesi yapması bana bu yaman çelişkiyi hatırlattı. “Din adına çeteleşme” iddiası ile muhatabı tanımlarken, milliyetçi duyguları harekete geçirerek savunma yapma ihtiyacı duyması ise ilginç bir durum. Karşısındaki aktöre karşı din kozunu kullanması ne kadar imkansızsa, “bağımsızlıkçı” retorikle galebe çalması da o kadar zor gözüküyor.
Bir kavgada muhataplarınızın haksızlığı sizin haklı olduğunuzu göstermeye yetmez. Hele tüm muhatapları indirgemeci tarzda bir torbaya doldurarak değerlendirme yapma yoluna yönelmişseniz, haklı olduğunuz noktalarda bile ikna edici olmanız güçleşir.
Türkiye siyaseti üzerinde vesayet  kurma girişimleri hem iç hem dış aktörlerce yürütülegelmiştir. Ancak bu vesayet girişimlerine karşı durabilmenin yolu yolsuzluklara batmış bir siyasi iradeyi savunmayı, “istiklal savaşı” benzetmesi ile kutsamak olamaz.
Rantın, haksız kazancın, kamu malının peşkeş çekilmesinin kendisi aslında çeteleşmeye zemin oluşturur. Bu durumda iyi ihtimalle çeteler arası kavgadan söz etmek gerekir. Sanki hukukun üstünlüğü, açık yönetim gibi değerlere son derece sadık bir siyasal iktidar var da birileri onu engellemeye çalışıyor havasında söylemlere sığınmak anlamsız bir inattan öteye geçemez. Nihayet engellenen her soruşturma, toplum hafızasında yeni şüphelerin gelişmesi ve yayılmasına ortam hazırlayacaktır.
İktidar savaşında her türlü tarihi, inançsal değer araçsallaştırılır. Bizdeki de bundan farksız değildir. İtaat etmeyeni hain ilan ederek işin içinden çıkma eğilimi böyle dönemlerin karakteristik özelliğidir. Öyle de oluyor.
Vefa sadece İstanbul’da bir semtin adı haline gelmişse bundan şikayetçi olmak yerine, neden ve nasıl bu noktaya geldik sorusunu kendimize sormamız gerekir. Korkuya ve çıkar paylaşımına dayalı güç inşasının kaçınılmaz sonu ile yüzleşiyoruz.
Halk bu savaşın sadece nesnesi konumuna çekilmek istenmektedir. Seçimde oy vererek iktidarı desteklemenin ötesinde rol biçme cesareti sergilense ve aktif, politik, örgütlü seçmenden korkmadan hareket edilse idi, ne yolsuzluklar bu noktaya ulaşırdı ne vesayet ortamı kurulabilirdi.
Sorunu siyasal zeminde çözebilmek için artık önümüzde tartışacağımız birkaç ihtimal var. Birinci raundu 30 Mart’ta görüp kavganın devamına dair planlamaları bu doğrultuda yapmak ya da yerel seçimleri topyekün savaşa çevirip “ya herro ya merro” demek.
Galiba testilerin çarpışmasından yara almadan çıkma imkanı kalmadı. Kim bilir belki ikinci yılı geride kalmasına rağmen faillerinden hesap sorulamayan  Roboskî katliamının mağdurlarının ahı tutmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa