'Organize işler' batağa gidişler
Fotoğraf: Envato
Emniyetin savcıyla, savcının başsavcıyla karşı karşıya gelmesi yanında AKP’de de milletvekillerinin istifaları biçimindeki yaprak dökümü de sürüyor. Ve öyle görünüyor ki, emniyet ve savcılar üstünde bir yargı krizine de dönüşen rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının tetiklediği gelişmeler, yolsuzlukların aslında kişisel çıkarları da aşarak vakıfların, derneklerin, partilerin, ticari firmaların(*),… da bu yolsuzluk rezaletinin halkaları haline gelerek, bir organizasyon olarak biçimlendiği de anlaşılmaktadır.
Genellikle rüşvetten ya da yolsuzluktan söz edildiğinde akla hemen birkaç yüz bin ya da birkaç milyon liralık istismarlar gelir. Ancak bu sefer öyle değil. Ortada dolaşan rüşvet yüz milyonlarla, yolsuzluk, kara para ilişkileri olarak el değiştiren meblağ 100 milyar dolarlar olarak ifade edilmektedir. Bu da rüşvet ve yolsuzluğun, bireysel ya da birkaç kişi arasında, el altından alınıp verilen bir şey olmaktan öte, devletin en üst katlarıyla bağlantılı ve çeşitli kuruluşlar üstünden paylaşılan, paylaştırılan ama aynı zamanda çeşitli siyasi amaçlar için, kimi güçlere aktarmaların da yapıldığı bir faaliyet olarak gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, “Benim suçlandığım tüm dosyaların altında Başbakanın da imzası var” demesi ve savcılığın, Başsavcı ve emniyetin gayretleriyle önlenen ve içinde Başbakan çocuklarının yönetimde olduğu (Soruşturmada onların sorgulanması da isteniyor) vakfın ve Yasin El Kadı üstünden el Kaide’ye bağlanan “yardım” iddialarının,… aynı dosyada birleştiği yolsuzluk soruşturması bunu, rüşvet yolsuzluğun kişisel suçlar olmayı aşarak,”organize” bir biçimde siyasi amaçları da olan bir faaliyet olarak gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Başbakan Erdoğan’ın “Asıl beni hedefe koyuyorlar. Kızımın oğlumun yönetiminde olduğu vakıftan dolanarak bana gelmek istiyorlar” demesi de Başbakanın, savcıların ulaştığı bilgi ve belgelerin böyle bir organizasyon şeması ortaya koyabilecek olmasının farkında olduğunun işareti olarak görülebilir.
Evet, savcının isteğinin polis tarafından reddedilerek, İstanbul Başsavcısının soruşturma dosyasını başka bir savcıya vererek, bu bir ucunda Başbakanın çocuklarının onların “eğitim vakfı”nın öteki ucunda el Kaide olan ve içinde kimi tanınmış iş adamlarının da ve firmaların da olduğu soruşturma şimdilik önlenmiştir. Ancak artık ne kamuoyu vicdanının isyanı ne de ortaya çıkma zamanı çoktan gelmiş gerçeklerin “Ben buradayım!” diye haykırması bastırılamayacaktır. Çünkü ortaya çıkma zamanı gelmiş geçekten daha inatçı bir şey yoktur. Bu yüzden de Başbakan, savcılar ve emniyet ya da Hükümet, zor ya da demagojik kampanyalarla, devasa medya gücüyle, buradan bastırılsa şurada, oradan bastırılsa burada gerçekler, “Ben buradayım” diye haykıracaktır. Hele de gerçeği örtmek isteyen Hükümet makamı gibi bütün halkın dikkatinin üstünde olduğu bir makamsa, elbette ki gerçeklerin üstünün örtülmesi, “Şunlar bunlar bir şeyler yapmışsa da Başbakan temizdir” propagandası kimseyi kandıramayacaktır.
Tıpkı Başbakanın,”Bu, Hükümetimize karşı bir komplo, milli iradeye karşı dış ve iç karanlık güçlerin bir operasyonudur” propagandasının, bırakalım halk yığınlarının önemli bir kesimini, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Yardımcısı Arınç dahil AKP içindeki kimi vekil ve parti önde gelenlerini bile ikna etmeye yetememesi gibi.
Öte yandan soruşturmayı sürdüren ve emniyet güçlerinin üstüne bu ölçüde pervasız, bu ölçüde saldırgan bir biçimde gidilirken kendi içlerinde de “Öyle değil de böyle yapılmalı” diyenlerin bile partiden ihraç edilmesi, derhal “dış güçlerin, komplocuların içerideki uzantısı” ilan edilmesi,… gibi gelişmeler, artık bu soruşturma bastırılsa, kişiler mahkemelerde “aklansa” bile, kamuoyu vicdanında, az çok hak-hukuk kaygısı güden herkesin vicdanında mahkum olacaklardır. Bu yüzdendir ki, “Hükümet istifa” talebi günbegün daha geniş çevrelerce dile getirilmektedir. Çükü bu Hükümet iş başında oldukça, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının adil bir biçimde sürdürülemeyeceği artık ortak bir kanıdır. Üstelik bu sadece Türkiye’de değil dış dünyada da yaygınlaşan bir kanıdır.
Başbakan emniyet, savcılar ve elindeki her imkanla tepkileri bastırmak için harekete geçmişse de gelişmeler, günbegün ortaya çıkan gerçekler, Başbakan ve adamlarının, saplandıkları rüşvet ve yolsuzluk batağından kolay kurtulamayacaklarını göstermektedir.
(*) Dün de Başbakan ve Hükümetin özelleştirme ve çeşitli ihalelerdeki en gözde firmalarından yedisinin tüm mal varlıklarına, rüşvet yolsuzluk skandalındaki deliller doğrultusunda mahkeme kararıyla tedbir konduğu ortaya çıktı.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00