Roboskî Katliamı’nın 2. yılı geride kalırken…
Fotoğraf: Envato
Artık iyice anlaşılmaktadır ki, Roboskî Katliamı, sadece vahşi bir katliam olmasıyla değil, belki bir katliam olmasından da çok, faillerinin devlet ve Hükümetin en üst makamları tarafından korunup kollanmasıyla tarihteki yerini alacaktır.
Öyle ya sadece “kaçağa” gittikleri için devletin savaş uçaklarının bombalarıyla katledilen 34 kişinin katillerini ortaya çıkaramayan bir Hükümet, daha neyi açığa çıkarabilir ki?
2011 yılının 28 Aralık’ında Türk Hava Kuvvetlerine bağlı iki F-16 savaş uçağı tarafından Türkiye-Irak sınırındaki 34 Roboskîlinin bombalarla katledilmesi tüm dünyada infial yarattı. Katliama lanetler yağdırıldı. Basında, politika dünyasında, başlıca kentlerin meydanlarında, “katillerin bulunması ve cezalandırılması” için çağrılar yapıldı.
2012 yılının aralık ayının sonunda, katliamın üstünden bir yıl geçtikten sora Hükümetin, katliamın faillerinin bulunması için hiçbir adım atmadığı görüldü. Ama Hükümetin, olup biteni saptırmak için Başbakanın “Her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek kadınlara yönelik saldırıyla Roboskî katliamını çarpıtmayı birleştirdiğine tanık olduk. Hükümet bununla da yetinmedi; Mecliste katliamı soruşturmak üzere kurulan Komisyonu, AKP’li vekillerin gayretleriyle katliamın üstündeki karanlığı artırıcı bir dayanağa dönüştürdü. Dahası Hükümet, katliamın gerçek sorumlularını ortaya çıkarmak için cesurca ve kararlı bir mücadele sürdüren Roboskîlilere katledilen kişi başı 100 bin TL rüşvet teklif ederek, onları davalarından döndürmeye çalıştı.
Ve 2012 yılı sonunda yapılan değerlendirmelerde varılan gerçek; Hükümetin ve onun başı Başbakanın, geçen bir yıl içinde Ankara’dan Diyarbakır’a uzanan emir komuta sistemi içinde “Vur emrini kimin verdiğini” tespit edemediği idi! Daha açık söyleyişle Hükümet, katilleri ve onların arkasındaki iradeyi saklıyordu.
Katliamın ikinci yılı geride kalırken, bugün de şunu söyleyebiliriz ki, Roboskî Katliamı’ndan hemen sonra, resmi ağızlardan yapılan “Beş koldan soruşturuyoruz. Hiçbir şey karanlıkta kalmayacak” açıklamalarından hiçbir sonuç çıkmadığıdır. Ama bunun da ötesinde “çözüm süreci”yle ilgili görüşmeler sırasında da Roboskî Katliamı’nın faillerinin bulunmasının çözüme giden yolda “yol temizliği”nde önemli bir adım olacağının belirtilmesine karşın Hükümet, katliamın sorumlularını “saklamaya” devam etti. Ve üstünden geçen iki yıla karşın Başbakan arada Kürt halk yığınlarını yedekleme girişimleri sırasında, Roboskî Katliamı’yla ilgili bazı adımlar atılacağına dair imalar yapsa da asılında Hükümet hiçbir adım atmamakta ısrar etti. Bugün de bu konuda adım atacağını gösteren hiçbir belirti yoktur.
Roboskîliler de bunu bildikleri için, Hükümetin hesaplarına yatırdığı ve bir buçuk yıldan beri bankadan çekmedikleri 100 biner TL’yi almayacaklarını, davaların failler ortaya çıkarılıncaya kadar sürdüreceklerini katliamın ikinci yıl dönümünde yeniden açıkladılar.
Ancak iki yıldan beri, en azında siyasi bakımdan kamuoyunda varılmış bir yargı var. Bu yargı, Hükümet, “emir komuta zinciri” içinde gerçekleşmiş bir katliamın faillerini saklamaya devam ettiğine göre, katliam emrinin verilmesinde “askeri emir komuta” dışında da siyasi iradenin müdahalesi olduğu biçimindedir. Dolayısıyla “vur emri”nin siyasi irade tarafından verildiği, bunun da ancak Başbakan ya da onun yetki verdiği bir kişi tarafından verilebileceği fikri yaygındır. Bunu savunanlar, “Eğer böyle olmasaydı Hükümet, askeri emir komuta zinciri içindeki görevlileri açıklar, sorunu da kendi adına bir “askeri operasyon kazası” olarak kapatabilirdi” diyor.
Kim bilir, belki de AKP içindeki kavgada Roboskî Katliamı’nın siyasi faillerine dair belgeler de ortalığa atılabilir.
Ancak Kürt halkı ve Türkiye’nin demokrasi güçleri elbette Roboskî Katliamı’nın askeri ve siyasi faillerinin ortayı çıkarılması mücadelesini sürdüreceklerdir.
Nitekim, katliamın ikinci yılında pek çok il ve ilçede yapılan basın açıklamaları, gösteri ve mitinglerde, bir kez daha Roboskî Katliamı’nın faillerinin ortaya çıkarılması talebi haykırılmıştır. Bu da mücadelenin kesintisiz biçimde süreceğinin göstergesidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00