Bazı yıllar
Çift sayılı yıl, belirgin ölçüde daha fazla spor demektir. Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası ya da Olimpiyattır çift sayılı yıl. Renklere vurgun milyonlarca insanın evini, barkını bırakıp bambaşka bir ülkede umudun peşine düşmesidir. Gidemeyenlerin gidenlere heyecanını moralini yükleyip, evlerinde sokaklarında bayraklar, enstrümanlar, düdükler, tencere ve tavalarıyla ses çıkarmasıdır zafer uğruna. Yıkılmaz denenlerin yıkılışına, hiç beklenmedik yerden çıkan kahramanlara şahit olmaktır. Giden maçın dönmesidir. Zaptettiğin sahada beklenmedik gol yemek, bir kez daha dirilmektir. Penaltılara kalan maçın sonunda, sahanın ortasında kol kola girip kaderi seyretmektir. Stada pankartını sokamamaktır, kapıdaki polis üstünde ne yazdığını anlamadığı için. Kimi zaman yürek kaldırmadığı için bakamamaktır olup bitene. Tribünde yummaktır gözlerini.Andres Escobar gibi 27 yaşındayken, bir manyak tarafından tek kurşunla öldürülmektir. Arkalardan birinin “Haydi hep beraber” haykırışıdır bilmediğin dilde gelen. Çalan davullar, aklına kazınan ritimlerdir. Hiç unutmayacağın bir Haziran ayıdır genelde çift sayılı yıllar.
Bu ülkede, tek sayılı bir yılda, 2013’te bunların hepsi yaşandı. Türkiye’nin yıllardır istikrar sağlayamadığı iki konu vardı. Birisi milli takımın uluslararası turnuvalara katılması. Bir sene gider, finalin eşiğinden döner hemen sonraki turnuvada play-off’ta olmadık takıma yenilir. İddiasızken, 3 maçı son dakikada çevirip yarı final oynar, iddialıyken sıfır çekip geri döner. Diğeri de sokak muhalefeti. Sokak muhalefeti 12 Eylül’den beri dalgalanır durulur. Gündeme damgasını vuracak hale gelmişken, olmadık bir dinamik dağıtıverir. Hep bir heyecandır sokak muhalefeti. Bu sefer olacak gibidir. Ama direkten döner, iyi oyun skora yansımaz. O topun gol olmayacağı tutar.
2013 yazında, futbol adına umutların tükendiği, karşılığında yepyeni bir yaşamın inşa edildiği günler gördük. Salazar başta cümle diktatör halt etmiş. Futbol uyutamamış ki milyonları, Gezi Parkı ve etrafında yaşamın ta kendisi kuruldu tüm heyecanıyla. Futbol ve sevenleri de daha bir dirildi hayatın kendisiyle. Sokak muhalefeti geri döndü.
Kol kola girildi, kökeni futbol tribünleri olan “Sık Bakalım” çokça söylendi, coptan kaçıldı, zıplandı. Bayraklar sallandı Gezi Parkı’nda, Gündoğdu, Kızılay’da. Yüzüne su sıkıp ferahladı bunalan milyonlar, meşaleler yakıldı, rengarenk pankartlar boyandı. Sporun yüz yıldır kardeşleştirmeyi başaramadığı rakip taraftarlar bir oldu. Tek sayılı yılın, sporsuz geçeceği umulan yazında insanlar koşmaktan, çalışmaktan, direnmekten ve umuttan tek bir saniye kopmadı. Ne var yani, Dünya Kupası yok diye unutulmaz bir destan yazılamaz mı? Ülkelerinin kapısına gelen olimpiyata bile itibar etmedi milyonlar. “Her yer rekor her yer olimpiyat” dediler duruşlarıyla. Ülkeyi inşaata teslim edecek bir olimpiyatın hayrından medet ummadılar. 2013 paylaşım, direnç, umut, zafer olan destanların yılıdır. Ki daha dün vedalaştık kendisiyle, unutmama sözü vererek.
2013’ün son, 2014’ün ilk sözü de bundan sonra hep anacağımız çocuklara. Bizim takımın gençlerine. Mehmet Ayvalıtaş’a, Abdullah Cömert’e, Ethem Sarısülük’e, Medeni Yıldırım’a, Ali İsmail Korkmaz’a, Ahmet Atakan’a ve Hasan Ferit Gedik’e. İnsana dair umutlarınız gayrı insanlığa emanet. Siz tertemizdiniz, tertemiz oyunlar oynadınız. Renkleriniz forma, isimleriniz şarkı oldu tribünlere. Yeni bir yıla girerken milyonlar, görünen o ki sizinle birlikte çıktığı sokakları kimse terk etmeyecek. Bazı yıllar unutulmaz olur. 2013 onlardan biridir artık.
2014 hoş gelmiş. 2013’ten tüm yaşayıp öğrendiklerimizin üzerine bir de umudu katmış yanına. Geçmiş maçları hiç unutmadan, önümüzdeki maçlara bakacağımız yıl, sana da merhaba.
Evrensel'i Takip Et