Yine mi darbe?
Taktım ben bu darbe lafına… 18 Eylül 2013 tarihinde “Darbenin ve Demokrasinin Türkçesi” adlı yazımda da darbe sözcüğü ile demokrasi kavramlarını işlemiştim. Malum, bugünlerde de darbe sözcüğü çok fazla kullanılmaya başladı. AKP, kendisine yönelik başlatılan yolsuzluk soruşturmasının bir darbe girişimi olduğunu çok sık vurguluyor. O yazımda darbe sözcüğünün sözlük tanımını alıntılamıştım: “bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak Hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.” Bu tanıma göre, evet gerçekten de AKP Hükümetine yönelik bir darbe girişimi var. Ama bu tanım öyle bir tanım ki, genel seçimler de bir darbe girişimi olarak kabul edilebilir. Çünkü tanımda demokratik yollardan yararlanarak yapılan bir yönetimi devirme işinden de söz ediliyor. Örneğin genel seçimlerde sonuç AKP’nin aleyhinde çıkarsa AKP sözcülerinin ne tür açıklamalar yapacağını merak ediyorum: “Genel seçimlerde rakiplerimizin elde ettiği bu yüksek oy oranı Hükümetimize yönelik bir darbe girişiminin kanıtıdır.”
Darbenin aniden gerçekleşmesi özelliği ve sözlükteki mecazi anlamı da (birini kötü duruma düşüren, sarsan olay), AKP’ye yönelik olduğu iddia edilen bu yolsuzluk soruşturmasının bir darbe girişimi olduğunu hissettirmiş olabilir. Hâkim senaryoya göre AKP, Cemaatten beklenmedik bir darbe yemiş ve kötü duruma düşmüş, sarsılmış gibi görünüyor çünkü. AKP de bu darbe girişimini öyle çabuk tespit etmiş olacak ki, Türkiye’nin pek çok bölgesinde darbe girişiminde bulunan büyük çetenin emniyet mensubu üyelerini görevden hemen alabilecek kadar hızlı davranabildi. Yoksa zaten bu kişiler cemaatin adamları olarak oralara bilinçli yerleştirildiği için kolay mıydı onları tespit etmek? Kim bilir?
Cemaat-AKP adlı sahne oyunu bir yana, benim bu haftaki derdim darbe kelimesinin sorunlu tanımı... Darbenin, özellikle demokratik yollarla yapılabilmesi şeklindeki vurgu çok tehlikeli… Tanıma bunun nasıl ve hangi yollarla girdiği araştırılmaya değer… Ama sanki biraz da kültürel bir şey gibi… Her ne şekilde olursa olsun birisinden beklenmedik, bizi kötü duruma düşüren ve sarsan bir etkiyle karşı karşıya kaldığımızda darbe yemiş gibi oluruz ya… Örneğin haklı bir eleştiriye uğradığımızda da, darbe yemiş gibi oluruz. O eleştiriyi beklemiyoruzdur çünkü ve kötü duruma düşmüşüzdür, sarsılmışızdır da… Özellikle de haklı eleştiride bulunan en güvendiğimiz ve her zaman bizi haklı bulacağından ve destekleyeceğinden emin olduğumuz birileriyse… Hâlbuki herkesin birbirini eleştirme hakkı vardır. En yakın dostların, arkadaşların, hatta hiyerarşik düzende alt sıralarda bulunanların üst sıralarda bulunanları bile eleştirme hakkı vardır. Bu hakkın varlığını teslim etmediğimizde başımıza gelenler başkasının bize yönelik kötü niyeti şeklinde algılanabilir: “Vay sen bana bunu nasıl söylersin? Vay sen bana bunu nasıl yaparsın? Senden bunu hiç beklemezdim. Hayal kırıklığına uğrattın beni…” Bu tür sözlerin gündelik yaşamda birçok kez kullanıldığını işitmişsinizdir.
Eleştirinin önemli olduğunu dile getirsek de her zaman, eleştirilmek beklenmedik bir etki oluşturur bizim insanımız üzerinde. Sanki herkes bizi haklı bulmalıdır. Dünyanın efendisiyizdir sanki. Tek güç bizizdir. Hiç kimsenin bizi eleştirmeye hakkı yoktur. Belki bu yüzden de demokratik rejimlerin en önemli ilkelerinden biri olan güçlerin ayrılığı ilkesini özümseyememişizdir toplum olarak. Herkese lazım bir ilke hâlbuki… Güçler ayrılacak ve birbirlerini denetleyecekler ki, darbeye de gerek kalmayacak.
Evrensel'i Takip Et