2 Ocak 2014

Bir kediyi kuyruğuyla oynarken gördünüz mü? Yakalayabilmek için kan ter içinde fır döner önce, sonra da yarım ağız tutar bırakır. Isırmaz. Başı dönene kadar yakalar salar, salar yakalar.     Kuyruk yorulmaz, kedi yorulur.
Kedi döner, kuyruk ondan önce döner.  .
Ağzı yüzü kir içinde de olsa kuyruğundaki pirelerle didişir.
Kedinin yalanıp temizleyemediği tek yeri yüzüdür.
Fır fır eder topaççık
Kuyruğu yandı azıcık.
Kim kedi, kim kuyruğu bu bulmacıyı da siz bulun artık!
Ahmet Rasim’in “Şehir Mektupları”ndan okumuştum. Meşhur Filozof Voltaire’in “Mikromega”sını Fransızcasından okuyanlar veyahut Türkçeye tercüme edilmişini gözden geçirenler mutlaka pireye mikro, file mega derler. Yani pire büyümüş büyümüş fil olmuş, fil küçülmüş küçülmüş de pire olmuş, anlamındadır. Fakat aralarında ne büyük bir fark var değil mi?
Birinde koca bir hortum, iri sivri iki diş, incir yaprağı biçiminde iki kulak, yerinde rahat! Kumandasına alışmış bir çift göz, yayvan ve üstünde tahtırevan köşk yapılabilecek bir sırt, abanoz direkleri andıran dört ayak, ufak bir kuyruk.
Diğerinde-yakalayıp da mikroskobun altında tutmayı becerebilirsen görürsün- çok acayip, fırıl fırıl dönen, yalanan, uzanıp kısalan benzer bir hortum, vıcır vıcır kaynayan birkaç ayak, sırt, göz vardır. Yalnız huyları birbirine uymaz. Birinin yanına gidilmez, diğeri insanın her yanına sokulur. Biri vahşi, biri ehli hayvanlardan. Biri eve sığmaz, diğeri rahat durmaz. Zıp zıp zıplar.

Lisanımızda her ikisi de dahil olduğu tamlamalarda önemli bir yer işgal eder. Mesela çok yiyenlere, “Mübarek fil!”, “Fil misin mübarek?​”, “O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan.” denir.
     Pireler, fillerin kuyruğunda.
     Bir İngiliz öğretmenle söyleşiyorduk geçenlerde. Laf, çalma çırpma işine gelince, elimi şöyle okkalı sallayarak “Ohho!” dedim. “O dediğin, devede kulak!” Bizim muallim anlamayınca, deveyi kulaktan ayırarak şıp diye açıklayıverdim sözü. “Ha!” diye atıldı. “Yükseklikte iğne!” İngilizler de böyle diyormuş.
     Makine toplumu, göçebe toplum.
     İngiltere’de iğne, Türkiye’de deve.
     Onun için, “Deveyi havuduyla yuttu.” diyoruz, malı mülkü deve yapınca bankada genel müdür, mahallede muhtar, fakültede dekan, şirkette mutemet? Memlekette deve de çok hörgüç de havut da…
    Develer berber, pireler tellal olmuş ama duyan yok!
    Toprağı bol olsun, babam sık kullanırdı.
    -Baba, bir hırsız tuttum.
    - Al getir oğlum.
    -Gelmiyor.
    -Salıver gitsin!
    -Gitmiyor.
     Taşlar bağlanıp köpekler salıverildikçe daha çok bekçi düdüğü leblebisi aşınacak. Hırsızları yakalasak da ülke, Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi. Dört yanı açık, kapısındaysa koca bir kilit! Hırsızın günahı ne?         
    Nice yıllara…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et