Huzursuzlar
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, ekim ayında, yarışma filmlerini izleyen her seyircinin beklentileri giderek yükselmiyor, düşüyordu. Estetik çıta, art arda izlenen filmlerle yeniden şekilleniyor olmalıydı. Sona doğru sıra Kusursuzlar’a gelmişti. Arabada gece yolculuğu ile başlayan jeneriğin arkasından film, biri denize girip çıkan, diğeri sahilde oturan ve birbiriyle neredeyse hiç konuşmayan iki kadının tatiline konuk etti seyirciyi. Bunun huzurlu olmayan bir sessizlik olduğunun anlaşıldığı ilk dakikalardan itibaren de gerginliğiyle sürükledi. Her planıyla iyi bir sinema örneğine tanık olmanın coşkusu geldi önce, ardından en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerinin de aralarında olduğu Altın Portakallar. Yılın ilk haftasında Başka Sinema salonlarında seyirciyle buluşmaya hazır.
Kusursuzlar’ın bu isme neden layık görüldüğü, filmdeki diyaloglarda açıklanmıyor. Şu ortada, kusursuz olmadıkları apaçık olan iki kadın onlar. Biri umursamaz, diğeri içine kapanık iki kardeş. Açılmayan telefonlar, vazgeçilmeyen gazeteler, evdeki tesisat sorunu, arabanın arızası, tatil onlar için bir mecburiyetmiş gibi davranarak geçen günlerde tekrarlananlar. Plajdaki görevliyle şezlong ücreti dolayısıyla tartışırken Yasemin’in küçük kardeşi Lale’ye sorduğu soru bir özet: “Sen niye susuyorsun ki?” Birbirinden uzaklaşmış, öfkelerini biriktirmiş, didişse de hakkıyla hesaplaşmamış kardeşlerin tedirginliği her yanı sarıyor.
İsim üstüne düşündükçe varılacak sonuç şu; her konuda “kusursuz” olması beklenen, ona biçilen rolü oynamaya zorlanan kadınların her yaptığında kusur aramak, büyük kusur. Herkesi kendi istediği gibi şekillendirmeye çalışarak kusur arayan sistemin ürünü, en hafifinden, huzursuzluk.
KUSUR KİMDE?
Sadece ikisi değiller gibi tatillerinde, bir de yanlarında getirdikleri sırları var. Finale kadar sırrın ne olduğuna ilişkin bir fikir sahibi olmak zor. Ama yalnız kadınlar olarak yaşamanın nasıl bir huzursuzluk kaynağı olduğunu hissettirmediği bir saniyesi yok. Lale ablasının rahatlığını, Yasemin kardeşinin yabaniliğini eleştirirken yaşanan yalnızca karakterlerine ilişkin bir mesele değil. Bu aslında, Kusursuzlar’ın iki ana ekseni sayılabilir. Kardeşler arasında bitmemiş hesaplaşma, sürtüşmeler, oyunlar, görünürde olan. Haberlerdeki cinayetler, yolda bile başlarına gelen tacizlerle altta bir motif olarak başlayıp giderek filmi saran diğeri ise, kadına karşı şiddet. Bu ikisini birbirine bağlayarak izlemek kolay değil, onun için bazı ayrıntıların seyirciye fazla gelmesi olağan, kardeşlerin yıllar içinde uzaklaşması ya da onları bir araya getiren olay gibi. Öte yandan, sadece iki kardeş arasındaki mesele bile o kadar gerçek ve etkileyici ki, ötesine fazla kafa yormadan film işliyor.
Yönetmen Ramin Matin’in ne yazık ki pek seyirciye ulaşmayan dikkat çekici ilk filmi Canavarlar Sofrası, distopik bir dünyada geçen, ilişkilerden yola çıkan toplumsal bir eleştiriydi. Bu kez, kusursuz olmaya zorlanan kadınların yaşadıkları, o filmin de yapımcısı olan Emine Yıldırım’ın senaryosuyla, yine her karesi incelikle dokunmuş bir yapım olarak karşımızda. Yasemin’i oynayan Esra Bezen Bilgin ve Lale’de İpek Türktan Kaynak’ın müthiş uyumuna diyecek yok. Barış Diri’nin film için bestelediği bestseller, bir iltifat sayılırsa, birbirinden dandik yaz şarkılarını aratmıyor.
Evrensel'i Takip Et