03 Ocak 2014 00:22

Paralel hırsızlık: ‘İyilik gayesi’ para-birikim-çürümüşlük

Paralel hırsızlık: ‘İyilik gayesi’ para-birikim-çürümüşlük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1 Ocak 2014. Güzel güneşli pırıl pırıl bir güne uyanıyoruz Adana’da. Dünya Güneş’in etrafında dönüyor. Bir TIR, içinde mühimmat olduğu iddia edilen bir TIR, daha yılın ilk gününden Suriye sınırına dayanıyor. İçerde savcı, hâkim, HSYK, Başbakan, Bakan, MİT… Paralar… Ne kadar çok paralellik, ne kadar çok çürümüşlük var.
Yılbaşı. Eskisinden kurtulacağız, yenisi gelecek diye heyecanlıyız. Oysa eskisi kısa süre önce, daha dün gibi yenisiydi. Eski bir hocamı arıyorum, gecenin yarısı. Kulaklar pekleşmiş, duyamıyor beni. Yüzüme telefonu kapatıyor. Kendi kendime soruyorum: Eskisi yenisi ne fark ediyor diye. Geçen hafta TOKİ uzantılı bir liseden öğrenciler gelmişti yanıma. Anı yaşamak ne, diye sordular. Zamanı bilmem ama an olmadan geçmiş ve gelecek olmuyor gibi dedim. Peki nasıl ölçeceksiniz anı? Anı değil de yaşamayı ölçeceksiniz, yani kuşaklar arasındaki, yaşlılık gençlik arasındaki şeyleri ölçecekseniz sorun değil, bunu yaşanmışlıklar ve yaşananlar üzerinden ölçebilirsiniz. Yaşlıların yaşanmışlıkları çok olduğundan geçmişle anılıyorlar; gençler, henüz yeterince yaşanmışlıkla dolmadıklarından anı daha iyi yaşıyor, gelecek vaat ediyorlar. Ya orta yaş? Onu nereye koyacağız. Ceple beyin, mide ile beyin, hatta Antik Yunan’daki gibi, Pisagorculuktaki gibi, hep üçleme mi yapacağız: Baş (yukarı), gövde (orta), kıç (aşağı). Kim baş, kim kıç? Üçgen eril mi dişil mi? Ya kare, dikdörtgen? Yiyip içenler gövde ve kıça yakınlar. Peki, yiyip içmeyenler? Çalanlar alt tarafta bir yerde, eteklere zil çalıp oynuyorlar. Ya çalmayı istemeyenler?
Ahlâki bir kurguya kullanım değeri altlık oluşturabilir mi? Kullanım değeri deyince, fayda giriyor işin içine. Ama her şeyden önce değer. Bir ihtiyacı karşılayan şey midir değer, yoksa onda da olan daha genel bir şey mi? Örneğin yaratılan her şey bir değer mi? Doğada hazır olanlar, daha doğrusu doğanın da verdikleri? Domates, hıyar, bal, altın, petrol, ağaç, odun… Bunlar da birer değer mi? Bir işe yararsa mı değer, bir işe yaramasa da birer değer mi?
Artık olanı bilmem ama kullanım değeri, az çok doğa kavramına bir gönderme yapıyor. O zaman doğa sorusu öne çıkıyor? Doğa nedir? İnsanın doğası nedir? Doğa ve değer sorunu, anlam sorununa bulaşıyor. Hayatın anlamı nedir?
Soruyu temelden kurunca gayeye doğru çıkıyor patika; o eski malum soru: Hayatın gayesi ne? İki karşıt haliyle bir uçta her şey gayeye uygun mu dönüyor, öyle mi oluyor, öyle mi olmalı? Diğer uçta her şey gayesiz mi dönüyor, öylesi mi iyi? Değişimin değişmeyen ilke olması gibi, hem her şeyin değiştiği hem de mutluluk, iyilik, doğruluk, güzellik, eşitlik ve özgürlüğün ilke olarak hep kendini sürdürdüğü bir evre. Paradokssal yanlar var. İnsanın gayesi yine insan mı?
Sonuçta bilinç ve irade de giriyor işin içine. Bir tercihte bulunuyoruz. Kant, Hegel, Marx işi kategorik çözmek istiyor ama dönüp dolaşıp irade ve bilinç sorununa onlar da takılıyor. İrade işin içine girmeden de mutlu olunacak “doğal” bir hal var mı acaba?
Bir üniversiteli genç ısrarla soruyor: Hem mutlu hem de iyi olunamaz mı? İyi olmak çilecilik mi demek? Hayatta daha çok büyük hırsızlar mı mutlu oluyor? Bir kıştan fazla biriktirdiğin sıkıntı yaratacaktır diyeceğim, ama böyle bir ölçü mü var? Bu doğal bir ölçüt mü, yoksa aynı zamanda normatif bir şeyler mi içeriyor? Mars’a tek yön bilet var. Hem de çok taliplisi var. Hayat dediğin, ömür dediğin de böyle bir şey mi?
Kullanım değeri bitenler ne olacak?
Dışarıda ezan okunmaya başlıyor. Birinci günün yarısı olmuş, öğle olmuş anlaşılan. Ocakta güneş ne kadar sevimli. Ağustosta çok kasvetli, olgunlaştırıyor başakları, kızarıyor elmalar.
2014 cümbüşlü bir yıl olacak, bu kesin. Küreselinden Anadolulusuna kadar hırsızlar çok, hem birbirlerinden de çalıyorlar. Paralel devlet, paralel hırsızlar, çeteler var, çalma çırpmada pay sorunu var, kriz var, cümbüş var.  
2 Ocak. Yazıyı bağlayacağım. Kapı çalıyor. Üzerinde banka adı olan kurum kimlik kartı düzenlemişler. İstemiyorum. Kapıdan geçemezsiniz diye açıklama getiriyorlar. Bankaya uğramadan kapıdan geçemezsiniz.
Bizimkisi başka bir dünya anlaşılan, dostça kardeşçe olanından. Bilinç, irade, mücadele gerektiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa