4 Ocak 2014

Aslında devlet yok hacı!

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Fırtına sanıyordu herkes; meğer fırtına öncesi sessizlikmiş. Hüseyin Gülerce, “daha büyük fırtınalar”a hazır olun, diyor. Bülent Arınç, “çıt çıt çetene” türküsüyle danışmanlara çakıyor. Cemil Çiçek’e kalsa 138. madde hükümsüz... Erdoğan esip gürlüyor; Gülen beddualar ediyor, “tetikçi”ler medyada, sosyal medyada habire karşılıklı mesaide...
Gayrısını biliyorsunuz zaten, hırsızlık, silah dolu TIR’lar, jandarma, polis, operasyon, darbe, tezgah, bir o yandan bir bu yandan karşılıklı salvolar...
Sinede kalan duygular işte!
Hani neredeyse “Aslında devlet yok hacı” diyeceğiz az sonra! “Gözümüzde büyütmüşüz lan” diye kahve ağzıyla gevrek gevrek güleceğiz. “Çöktü çöküyor” diye çekirdek çitleteceğiz.
Hepten boşuna değil elbet. Çökmekte olan bir şeyler olduğu kesin. Türkiye rejiminin benzerini birkaç kez yaşadığı bir “rejim krizi”ne girmekte olduğu da... Bu kördüğümleri kimi kez “büyük demokratik beklentiler üzerine inşa ettikleri gerici iktidarlar” ile aşmaya çalıştılar; kimi kez askerin kılıcının darbesiyle...
Düğüm çözülmedi; canımıza en yakın yerden kesildi. Çok canımız yandı her seferinde. DP’nin o “demokratik tantanalı” gelişine Sabahattin Ali’yi kurban verdik; Nazım Hikmet’i sürgün verdik, nice işkenceyi, hapsi gördük. Darbelerin hangi birini sayalım? Edebinden anlatmadıkça bizimkiler, mağduriyet bize gelmiyor. Darbenin kucağında boyveren filizlerin hikayelerini dinliyoruz hep. Sosyal demokrasinin 77’lerdeki yükselişini MC’lerle; 90’ların başındaki yükselişini ortak oldukları 93 konsepti ile yaşadık biz. Kıssadan hissemiz çok. “Fırtına” yakınsa da uzaksa da, bizim hissemize düşen benzer. Son iki günlük gündeme bakalım; fotoğraf çok berrak. Devlet var, güçlü ve iş başında!
Pozantı’da en ağır işkencelere maruz kalan Kürt çocuklar; bir süredir pek kullanılmayan adlarıyla “taş atan çocuklar”; ne alemde dersiniz? “AKP Kürtlere yumuşak davranıyor” propagandası yapanların haberi yok. Ama taş duvarların haberi var; demir kapıların...
O tutuklu çocukların bazıları Sincan Cezaevinde işkence görüyor şimdi. Ağır sistematik işkence... Bazıları Pozantı sürgünü olan 12 Kürt çocuğa sorsak son gelişmeleri?
Ya Bolu’da, Afyon’da, Erzurum’da “yaşatmayız” tehditleriyle okullarına gidemeyen, saldırıya uğrayan Kürt gençlere... CHP-MHP örtülü koalisyonunu, “ortak düşman” martavallarını, “oyları bölmeyin” çıkışlarını falan da analiz ettirsek? “Ama efendim Kürtler de ...” diye “çıt çıt” atılan twiit atan “pek bilinçli aydın sosyal medya fenomenleri”ne de sormayalım da...
Ya parmakları kopan 17 yaşındaki işçi çocuğu ne yapacağız? Allah’ın günü Rabia işareti yapmaya yaramıyor o parmaklar. Emekle üretiyor. Üretiyordu yani... Hastanede unutulan parmakların hesabını hangi “sağlık devrimi” verecek?
Son birkaç gündeki kadın cinayetleri... Biz vermekten usandık; rakamlar kendinden utandı. Yüzde 1400’lerin artışların hesabını tutarken, “devlet”e bir pay düşmez mi, düşmeyecek mi? Gezi direnişi boyunca binlerce, on binlerce polisin 24 saat uyguladığı şiddet, bir parkı kapatmak için harcanan mesainin binde biri harcansa, hayatta olurdu geçen ay yitirdiğimiz 25 kadın!
Gezi iddianamesine “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla adları “sanık” olarak yazılmışlara sorsak; Bilal’in savcısı Muammer Akkaş’ı? Ne çıkar sonuç? Ali İsmail’i, Medeni’yi, diğer acı kayıplarımızı, hâlâ yaşam savaşı veren Berkin’i hatırlayıp düşünelim biz; “yaklaşan fırtına”yı... Fırtınasız gün göremedik ki; denize hesapsız açılalım. 846 lira asgari ücret ile ay sonunu getirmeyi başaran halk, hiçbir fırtınayla yıkılmaz.
Er geç... Adaletin olmadığı herkesin malumu bu memlekete de adalet gelir er geç. Varsın şimdi onlar düşünsün... Biz şerbetliyiz.

Evrensel'i Takip Et