05 Ocak 2014 07:11

Öldürdüğü kraliçeye âşık oldu

Öldürdüğü kraliçeye âşık oldu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanlı komutan yarıtanrı Ahilleus; yağmacı ve sömürgeci ordulara karşı yıllarca direnen ve destanlaşıp dillere düşen Troyalıların komutanı Hektor’u, tutuştukları teke tek dövüşte öldürdü...

VURDUĞU HEKTOR’U YERLERDE SÜRÜDÜ!

Ama Ahilleus, hızını alamayıp Hektor’un ölüsünü son hızla yerlerde sürükleyerekten Troya surlarının çevresinde dolandırmaya başladı. Savaşı Kazdağları’ndan izleyen tanrıça Afroditde, tepeden tırnağa isyan kesilip hemen sahile indi, Hektor’un yaralı bedeninine, güneşten kurumasın diye zeytinyağlı merhemler çaldı...
Haliyle Troyalılar da ölümüne çok üzüldükleri komutanları Hektor’un gömülme törenleri sırasında, büyük büyük ateşler ve ağıtlar yaktılar. Bu ağıtlarla harmanlanan ateş, Troya surlarını aşıp bütün Anadolu halklarını uyandırdı. Yalnız Anadolu halklarını değil; güneşin derilerini yakıp kararttığı bazı Afrika halklarını da uyandırdı...
İşte bu yüzden Karadeniz kıyısında yaşayan ve Amazonlar denen kadın savaşçıların kraliçesi güzel Pentesileya, doğruca kuşatma altındaki kardeş Troya halkının yardımına koştu. Bir söylentiye göre, iyi silah tutabilmeleri için, daha genç yaştayken sağ memeleri alınan bu savaşçı kadınlar; Troya surlarının önüne gelir gelmez, hemen yağmacı ordularla vuruşmaya başladılar... Fırtına gibi esen Amazon kadınların karşısında Yunanlılar, neye uğradıklarını pek anlayamadılar!.. Amazonların güzel kraliçesi Pentesileya; beyaz atı ve parlak miğferiyle, bu direniş savaşının bir yıldızıydı...

ÖLDÜRDÜĞÜ PENTESİLEYA’YA BİRDEN VURULDU...

Tam bu sıralarda yarıtanrı Yunanlı Ahilleus; Amazonların geldiklerini öğrenince, hemen silahlarını kuşanıp savaş alanına koştu... Hasım cephelerin komutanları olan Ahilleus’la güzel Pentesileya karşı karşıya geldiler ve bir süre birbirilerine karşı, ardı ardına ok ve mızrak atıştılar. Ne var ki Pentesileya’nın attığı ve her seferinde hedefini bulan okları; tanrıça Tetis’in ateş üstünde tavlayıp silah işlemez hale dönüştürdüğü oğlu Ahilleus’un bedenine çarpıp çarpıp geri sıçrıyordu! Bu arada Ahilleus’un oklarından biri, kraliçe  Pentesileya’nın sağ göğsüne saplanıverdi! Bu yüzden kraliçenin bembeyaz atı aniden şahlanıp kişnedi ve güzel kraliçesinden püsküren al kanlarla, koyu kızıldan gül kızılı renklere bulandı... Ardından Pentesileya da, kıpkızıl atının eğerinden baş aşağı sağılıp düştüğü yere, boylu boyunca uzanıverdi. Hemen arabasından inen Ahilleus da, kraliçeyi omuzlarından tutup yerden kaldırdı. Onun bir kadın olduğunu  anlayınca, zıpkın gibi bir acı saplandı birden yüreğine!... Onun  bembeyaz yüzünde gördüğü güzellikten ve ne anlama geldiğini hemen kestiremediği gülümsemesinden çarpılmışa döndü. Omuzlarından tuttuğu Pentesileya’yı bir türlü yere bırakamıyordu. Artık atını ve silahlarını unutuverdiği için rahatlayıp gülümseyen Pentesileya’nın yüzüne uzun uzun baktı; sözde kahramanlığından utandı...

SAVAŞ, İNSANLIĞIN YÜZKARASIYDI...

O anda askerlerden biri, ölürdüğü bir kadına gösterdiği bu ilgiyle alay edince Ahilleus, hemen ayağa kalkıp onu öldürdü!..Artık hiç unutamayacağı ve gitgide depreşen bir aşka dönüşecekti Ahilleus’un o andaki duyguları.. Savaştan  büsbütün iğrenecek; onu insanlığın bir yüzkarası, bağışlanamaz bir vahşeti olarak algılayacaktı. O anda onu savaşa göndermek istemeyen anası tanrıça Tetis’i anımsadı birden... İlklerine dek ürperdi, utandı...
Yaramaz çocuk Fayeton’un, bir zamanlar güneş tanrısı Helyos’un atlarını Afrika üstünde alçaktan koştururken derilerini yakıp kararttığı Habeşistanlılar da geldi. Troyalıların yardımına... Başlarında yiğit kralları Memnonda, Ahilleus gibi bir tanrıçadan doğmuştu. Bunu duyan Ahilleus, Memnon’u öldürmeye ant içti...
Ahilleus’un anası tanrıça Tetis’le Memnon’un anası şafak tanrıçası güzel Eos; oğullarının bu ne idüğü apaçık görülen savaşa katılmalarını hiçbir zaman istemediler... Çünkü bu savaşın amacının; Yunanlı Başkral Agamemnon’un sözde Troyalı Paris’in kaçırdığı güzel Helena’nın namusunu temizlemeye yönelik olmadığını çok iyi biliyorlardı… Agamemnon’un amacı; yıllardır düşlerine giren Troya’nın hazinelerini ve oradaki güzel kızları-kadınları köle olarak devşirmek ve bu devşirdiklerini köle olarak yakınlarına peşkeş çekmekti...

GÖZYAŞLARI, ÇİĞ TANELERİNE DÖNÜŞTÜ..

O yüzden oğullarının bir hiç uğruna ölmemesi ve artık yeryüzündeki bütün savaşları durdurması için Baştanrı Zeus’tan yardım istediler. Zeus; savaşı durdurmak yerine, insanların yazgılarını belirlediği o zembereği kırık altın terazisinin bir kefesine Memnon’un, öteki kefesine de Ahilleus’un yazgısını koydu...Ve her iki kefeye baktıktan sonra, Ahilleus’un Memnon’u öldüreceğini söylemekle yetindi!... Ve gerçekten de bu ikilinin aynı gün tutuştukları teke tek dövüşte kral Memnon, göğsüne saplanan Ahilleus’un o sivri mızrağıyla  can verdi...
Tanrıça Eos gidip oğlu Memnon’un ölüsünü surların önünden kendi elleriyle kaldırdı. Sonra da onu; Anadolu’yu baştan sona yürüyerekten, Afrika ülkelerine doğru, ağıtlar yaka yaka, alıp götürdü...
Ve efsaneler; şafak tanrıçası Eos’un oğlu için döktüğü bu gözyaşlarının, sabahları çiçekler üzerine yağan çiğ tanelerine dönüştüğünü söylüyordu. Onun yaktığı ağıtları da, bütün Anadolulu analar ezberlemişti... İşte ta o zamandan beri, sabahları çiğ taneleriyle ıslanan çiçeklerle birlikte, Anadolu toprakları da, hep anaların gözyaşlarıyla ıslanageldi...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa