Yeni yılda yeni bakış açısı
Yeni bir yılda olduğumuza inanıyorsak tepeden tırnağa yenilenmeliyiz. Bu yenilenme yaşadığımız topraklarda neler yaşandığını öğrenmeye başlamakla olabilir. Muhteşem İmparatorluk, ecdat yadigarı, kültürel miras gibi kavramları rahatça kullanıyoruz ama bütün o büyük binaların nasıl yapıldığını pek düşünmüyoruz. (Elif Şafak, yeni romanı ‘Ustam ve Ben’de Kanuni Sultan Süleyman çağında inşaatta kullanılan bir filin bakıcısından yola çıkıyor.) İnşaat Osmanlılarda “ücretli emek”in kullanıldığı ilk sektör. Bu sektörü madencilik izliyor.
1550-1557 yıllarında Süleymaniye Camii ve külliyesi yapımında 2.7 milyon iş günü çalışılmış. Bu sürenin 1.5 milyon gününü ücretli işçiler, 1.1 milyon gününü acemi oğlanlar, 140 bin gününü de köleler gerçekleştirmiş. Acemi oğlanlar öteki adıyla Acemi Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda Enderun için öğrencileri ve başta piyade kısmı olmak üzere kapıkulu ordusu askerlerini eğitmek için kurulmuştu. Bu ocağa Osmanlı tebaasından 8-18 yaş arasında gayrimüslim çocuk ve gençlerden devşirilenler alınıyordu.
Yaklaşık yüz yıl sonra 1631 yılında Musul Kalesi’nin yapımında ücretli çalışanların sayısının 3035 olduğu biliniyor.
Osmanlı Devleti’nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarının (kapıkulu ocakları) önemli bir bölümü de ücretli emeğe dahil sayılır. Kapıkullarının acemi oğlanlar kesimi 17. yüzyıldan itibaren hemen hemen “özgür emek” niteliği kazanmış. Acemi oğlanlar, ücret karşılığında, inşaat sektöründe, kamu imalathanelerinde, kamu gemilerinde, odun ambarlarında, Tophane’de, kamu fırınlarında, su yollarında, bahçelerde, hasta odalarında ve bazı bölgelerde de sultan hanımların hizmetlerinde çalışırlardı.
Yeniçeriler ücretli savaşçılardı. Kapıkulları Ocağının silah yapımı, barut ıslahı ve silah tamiriyle uğraşan cebecileri (Cebeci Ocağı), topçuları (Topçu Ocağı) ve top arabacıları (Top Arabacıları Ocağı) da ücretli çalışanlardı. Ne var ki bu ücretli çalışanlar da, loncalaşmış öteki ücretli çalışanlar da tarihsel süreç içinde yok oldu; çağdaş işçi sınıfına dönüşmedi.
Osmanlı toplumunda “sınıf”laşamamış iki tabakanın varlığı saptanır: Yönetici tabaka ve reaya. Yönetici tabaka, vergi vermeyen bürokrat, asker, ilmiye mensuplarıyla paşalar, vezirler, ayanlar, valiler, mültezimler, tacirler ve sarraf-tefecilerden oluşur. Reaya ise üretim yapan ve vergi veren tüm tebaadır.
1894-1895 tarihli Genel İstatistik Sayımında, ücretliler için kullanılan kavram “amele” idi. İşçi sözünün ücretli çalışanlar için amele sözü yerine kullanılması önerisi 1923 iktisat kongresinde yapılacaktır. Ücretliler için amele yerine kullanılan öteki terimler: Ecir, rençper, ırgat ve gündelikçidir. Birçok ücretli emek örgütünün adlarında da amele sözcüğü kullanıldı: Ameleperver Cemiyeti, Amele-i Osmani Cemiyeti vb. Amele sözcüğü, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, daha çok inşaat, tarım, madencilik alanlarında yoğunlaşmış olan iş gücü için, daha sonraki dönemlerde de, genelde ağır işlerde çalışan vasıfsız işçileri adlandırmak için kullanılmıştır.
Kimi iş dallarında çalışanların asker sayıldığı, işçi bulunamayan tehlikeli iş kolları, kimsesiz sokak çocuklarının zorunlu çalıştırıldıkları işler gibi konulara da değineceğim.
Evrensel'i Takip Et