Bir tatil yazısı
Sık sık yolculuk yapmak zorunda olduğum için bazı haftalar yazamadığımı biliyorsunuz. Toplantılar, konuşmalar, işkence görenlerin muayeneleri ya da otopsileri için dünya kazan, ben kepçe dolaşıyorum. Yolculuk yapmayı çok severim, ama o kadar sık yolculuk yapıyorum ki, bazen bezdirici olabiliyor. Geçen hafta yazamama nedenim de yolculuktu, ama bu kez memleketin hallerinden uzak ve tüm kargaşadan izinli olmaya karar verdiğim için yaptığım yolculuk çok iyi geldi. Bir önceki yılın sonunda gitmeye niyetlenip gidemediğim Selanik’e bu kez gitmeyi başardım. Ayakkabı kutularını, cemaat, hükümet kavgalarını, yargının hallaç pamuğu gibi atılmasını, polise uygun görülen sandalye kapmaca oyununu geride bırakıp gitmek, inanın çok iyi geldi. Hem bize çok benzeyen, hem de hiç benzemez yanlarıyla Yunanlıların arasında olmanın keyfini çıkardım. Sizlerle de paylaşmak istedim yeni bir yılın ilk yazısında.
Selanik, neredeyse insan sayısı kadar tavernası, barı, kahvesi olan, insanları her daim eğlenen ve sokakta yaşayan küçücük bir şehir. Hepsini iki günde yürüyerek dolaşabildik, hatta bazı yerlerini çok sevdiğimiz için, özellikle oraları birkaç kez ziyaret ettik. Aristoteles Meydanı’nın yan tarafında et ve sebze satıcılarının da olduğu küçük bir Kapalıçarşı benzeri alanın içinde yerleşmiş sayısız taverna Yunanlıların olduğu kadar, bizim de uğrak yerimiz oldu. İstanbul’un eski salaş meyhanelerine benzeyen bu alanı Ladadika bölgesindeki şık tavernalara tercih ettiğimi söyleyebilirim.
Roma Agorasından, bedestenine, oldukça yıpranmış ama zamanında çok güzel olduğu anlaşılan mozaikleri ile Galerius’un mozolesi olarak yapıldığı düşünülen 1700 yıllık devasa bir silindir şeklindeki ve yanında hâlâ duran minareden Osmanlı zamanında cami işlevi üstlenmiş olduğu anlaşılan, mozaiklerinin hasarlanmasında bu değişikliğin payı olduğunu düşündüğüm Rotunda’ya, bir uçtan diğer uca 8-10 km’yi bulan İzmir’in bundan tam 45 yıl önce hayran kaldığım kordonuna benzeyen sahiline her yerini karış karış dolaştık.
Yeni yılın ilk günü, başarılarını daha önce de duyduğum Selanik Senfoni Orkestrası’nın yeni yıl konseri için şansımızı denemeye karar verdik. Şehre geldiğimiz ilk gün Konser salonunu arayarak koyu bir baştan bir başa yürüyüp, karanlık devasa bir bina olarak keşfettiğimiz Megaron Musika o gün cıvıl cıvıldı. İlginç olan yaşları oldukça küçük olan çocukların varlığıydı. Klasik müzik konserlerinde genellikle belli bir yaşın altında çocuk alınmazken, burada 2-3 yaşından başlayarak hayli çocuk vardı. Tabii ki bütün biletler satılmıştı, iptaller için liste olduğunu öğrenip adımızı yazdırdığımız kağıtta sıra bize gelmeden, Yunanca konuşulanlara anlamaz bakışlar atarken konser salonunun yöneticisi gülümseyerek bize davetiye uzatıp, konukları olacağımızı söyleyince çocukların varlık nedenini de öğrenmiş olduk. Bizet, Prokofiev, Elgar ve Britten’ın eserlerinden oluşan konserde Prokofiev ve Britten’a bir tiyatrocunun müzik aletlerini tanıtan öyküleri ve müzisyenlerin müzik aletleri ile yaptığı gösteriler eşlik etti. Yıllar önce Danny Kaye’in şakacı orkestra şefi gösterisi benzeri bu gösteri çocuklar için olduğu kadar, bizler için de çok keyifliydi. Söylenenleri anlamasak da, beden dili yetmişti. Konser salonuna çok imrendim, AKM ve cumartesi sabah konserlerini ne kadar özlediğimi fark ettim. Çocukların bu denli uyumlu ve sessizliği bozmadan konseri baştan sonu izlemesine de çok imrendim. Doğrusu ya, bu şehri de, insanlarını da çok sevdim.
Atatürk evine de gittik. Bina yenilenmiş ve slayt ve videoların duvarlarına yansıtıldığı bir müze ev olarak düzenlenmiş. Girişte evin tarihi, Yunan Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası evin bir Yunanlı tarafından satın alındığı, sonrasında 1933 yılında Yunanistan tarafından jest olarak müze yapılmak üzere Türkiye’ye verildiği yazıyor. Türkiye’den gönderilen dönemi yansıtan eşyalarla ilk düzenleme, yenileme çalışmalarında eşyalar kaldırılarak yerini görsellere bırakmış. Okuma alışkanlığımızın zavallılığı bir kez daha bu gezide kendisini gösterdi. Ziyaretçiler Atatürk’ün eşyalarının boşaltılmasından yakınıp, evi eski haliyle görememekten tarafgirliği sorumlu tutuyorlardı. Yazılanları okumasalar dahi tarih bilgileri ile evin eşyalı halinin bir kurmaca olduğunu tahmin etmeleri gerekir belki ama tarih okumalarının da okuma alışkanlığına kurban gittiği bu yakınmalardan anlaşılmış oldu.
Hükümetin tarafgirliği ile ilgili yanlış verilerle yakınmak yerine gerçek yüzü ile teşhir edeceğimiz, 2013 yılından daha başarılı ve hakikatin peşinde etkili mücadeleler ile zenginleşen bir yeni yıl dileği ile…
Evrensel'i Takip Et