Exupery ve onun Küçük Prens’i

DİĞER YAZILARI

21. yüzyılda yaşıyor olsak da kapitalist düzenin dünyasında kralların, prenseslerin, prenslerin varlıkları insanı şaşırtmaz. Sistem onlara önemli işlevler yükler. Toplumların azımsanmayacak bir bölümünün günümüzde yaşayan masal kahramanlarıdır onlar. Kendi geçim dertlerini, yoksulluklarını,  acılarını bir yana bırakır, gazete haberlerinde ya da ekran başında kraliyet ailelerinin yaşantılarına kilitlenirler. Aristokratlarla sevinir sıra gelir onlar için gözyaşı döker, prenslerin prenseslerin aşklarını, evliliklerini, ayrılıklarını en küçük detayına dek dikkatle izlerler. Onlarla neşelenir, onlarla üzülürler. Aristokratların, küresel sömürü düzeninin medyatik bir göz boyama aracı olarak kullanıma sokulduklarının, ayırdına varamayanlar emeklerinin nasıl ve kimler tarafından çalındığını, nasıl da yaman bir biçimde sömürüldüklerini ömürlerinin sonuna dek öğrenme olanağını da bulamazlar. Şimdilerde dev medya marketleri; düşünmeyen, okumayan, irdelemeyen, sorgulama yetisi körelmiş uslu bireylerden oluşan topluluklar yaratma uğraşı içinde. Buna toplum mühendisliği diyorlar. Türkiye de bu projeden nasibini alıyor elbet. Magazinleşen yazılı ve görsel basını, büyük bir kesimin ortak paydası haline gelen televizyon dizileri, komplo teorileri ve sansasyon haberciliğinin havada uçuştuğu sosyal medya, kamuoyunu uyutma görevini hakkıyla yerine getiriyorlar. İktidarın bilimi dışlayan din temelli ezbere dayalı eğitim sistemini de bu arada gözardı edilmemeli. Karamsarlığa kapılmamak gerekiyor yine de. Düşünsenize bir,  gezegenimizin ezber bozan yazarlarını, çizerlerini, bilim ve sanat insanlarını; kamuoyuna özgür haber akışı sağlayabilme adına özveriyle, tutkuyla uğraş veren gazetecileri. Evrensel boyutta baktığımızda yerli ya da yabancı pek çok isim sayabiliriz. Yazımda bunlardan salt birinden ve yapıtından söz açmak istiyorum: Fransız Yazar Antoıne de Saınt Exupery ve onun yalnız Fransızlara değil dünya halklarına da armağanı  “Küçük Prens” ten. Siz prensliğine takmayın kafayı. Exupery’nin kahramanı çocuk prens ezber bozan bir bilgedir. Masum soruları ile kralları, diktatörleri, siyasetçileri, iş adamlarını, doğayı, hayvanları sevmeyen bencilleri faka bastıran,  bunaltan bir düzen bozucudur da.  Dünya edebiyatına ”Gece Uçuşu”, “İnsanların Dünyası”, “Kale”, “Güney Postası” gibi yapıtlar kazandıran Exupery’i dünya yazını asıl “Küçük Prens’le tanıdı ve sevdi. İnsanlık için önemli dersler içeren bir başucu kitabı olarak hemen tüm dünya dillerine çevrildi. Çevrildiği her dilde satış rekorları kırdı. Le Monde’un düzenlediği bir soruşturmada dünyanın en iyi yüz kitabı arasında gösterildi. Yazarlık değerinin yanı sıra faşizme başkaldıran kişiliği ve savaş karşıtı eylemli tutumuyla da öne çıkar Exupery. İspanya İç Savaşında Uluslararası Tugayda Louis Aragon, Paul Eluard, Bertolt Brecht, Ernest Hemingway, İlya Ehrenburg, George Orwell gibi insanlığın yüz akı yazarlarla birlikte  Franco’nun faşist güçlerine karşı  katkı vermiştir. Uçmayı bir yaşam biçimi olarak tutkuyla benimsemiş usta bir pilottur Exupery. İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesi Fransa için müttefiklerin safında bu kez Nazi Almanya’sına karşı savaşır. 1944 yılında yoğun hava çatışmaları sırasında uçağı ile birlikte kayboldu. Araştırmalar sonuç vermedi. Ne uçağın enkazına ne de Exupery’e ulaşılamadı. Ta ki 2000 yılına kadar. 2000 yılında Fransa’nın Atlantik kıyılarında Marsilyalı bir balıkçının uyarısı ile araştırma gruplarından biri uçağın enkazını buldu. Exupery ise hep hayal ettiği gibi gökyüzünün maviliğinde yitip gitti.  Fransızlar Exupery’i unutmadılar hiç. Ünlü kültür insanlarına yaptıkları gibi Frank banknotlarının üzerine resmini bastılar. Exupery’i ve ölümünden bir yıl önce 1943’te yayımladığı Küçük Prens’i kuşaktan kuşağa aktarmak için çaba gösterdiler. Bir ülkenin kültüre verdiği değer böyle bir şey olmalı.
 Exupery’nin yapıtlarında özgürlük, insan değeri ve sevgisi, eşitlik, kardeşlik kavramları öne çıkar. Uçağıyla kaybolduğunda henüz 44 yaşındaydı. Kısa süren yaşamında insan sevgisi ile dolu, özgürlük tutkunu, iyi bir yazar ve düşünür olarak sonraki kuşaklara unutulmaz bir model oluşturdu. Onun “Sevmek, karşı karşıya durup birbirinin yüzüne bakmak değil, beraberce aynı yöne bakmaktır” deyişi nicedir belleğimde bir yol gösterici olarak duruyor. Günümüzde milyonlarca insana ulaşan kitabı Küçük Prens’i, büyükler için kaleme aldığını söyler Exupery. Türkçede de Ahmet Muhip Dranas, Azra Erhat, Cemal Süreya, Necdet Sander gibi yetkin yazar ve şairlerimizin çevirileri ile tanındı ve büyük beğeni ile okundu. Sander Kitabevinden Necdet Sander’in çevirisi ile Fransa’daki baskısı örnek alınarak hazırlanan l976 baskılı Küçük Prens’de benim için kitaplığımda duran en değerli yapıtlardan biri olma özelliğini koruyor.  
  Yazıyı sonlamadan Küçük Prens’ten bir pasajı paylaşmak isterim. Küçük prensin yazarla giriştiği tartışmadır bu; “Koyun çiçeği yer mi?​”. Çocukça bulduğu baştan savma yanıtlarla geçiştirmeye çalıştığını gören Küçük Prens yazarın duyarsızlığına sinirlenir ve öfkeyle şöyle der:  Ben bir gezegen bilirim, içinde al yanaklı bir bay oturur. Ömründe bir çiçek koklamamış, bir yıldıza bakmamıştır. Hiç, hiç kimseyi sevmemiştir. Yalnız toplamalar yapar... O da senin gibi sabahtan akşama kadar ‘Ben ciddi bir adamım, ciddi bir adamım’ der durur. Çok övünür ama adam değil, o bir mantar.”
Kitabının sonunda okura şöyle seslenir Exupery :  “...Nerede olduğu bilinmez bir yerde, hiç görmediğiniz bir koyun bir çiçeği yemişse (Yemiş midir acaba ?) evrende hiçbir şey eskisi gibi değildir artık. Gökyüzüne bakın. Düşünün: Koyun çiçeği yedi mi? yemedi mi? O zaman her şeyin nasıl değiştiğini görürsünüz. Ve tek bir yetişkin bile, bunun niçin önemli olduğunu anlayamayacak.”
   Ne mutlu içindeki çocuğu yitirmeyenlere. Ne mutlu insanı, doğayı, ağaçları kuşları, börtü böceği, hayvanları yani yaşamı sevme yetisine sahip olanlara… Ne mutlu.

Evrensel'i Takip Et