‘Mağduriyet’ yetmez ‘demokrasi kahramanlığı’ da lazım!
Fotoğraf: Envato
Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ve ailesinin Reza Zarrab’ın özel jetiyle ve Zarrab ailesinin konuğu olarak umreye gittiği faş edildi ya, dün karşı atak Sabah gazetesinden geldi. Sabah’ın iddiasına göre, ünlü Savcı Zekeriya Öz, yanındaki sekiz kişiyle ( aile efradı) Dubai’ye götürülüp (Başbakanın “Bir savcı 22 kez yurt dışına gider mi” diye sorduğu savcı Öz’müş) bir özel firma tarafından bir hafta süreyle sefa sürdürülmüş!
Çağlayan ve aile efradının Zarrab kesesinden umresine ses çıkarmayan yandaş basının lokomotifi Sabah, böylece “Senin dibin kara” diyenlere, “Hayır benim dibim kara değil” diyemiyor, “Seninki benden kara” diyerek kendisini sıyırtmaya bakıyor.
Anlaşılıyor ki, rüşvet ve yolsuzluk çatışması karşılıklı salvolarla sürecek. Çünkü nereye el atılsa bir yolsuzluğun, rüşvet alışverişinin kuyruğu geliyor ele. Hele de el atanlar birbiriyle 12 yıldır can ciğer kuzu sarması ortak olunca, kim nerede hangi büyük yolsuzluk ilişkileri içinde, kim ne vurmuş, kim ne halt etmiş bildiklerinden, her iki tarafın da birbiri için söyledikleri mühürlü peçetli, ispatlı kanıtlı!
Her iki tarafın da doğruyu söylediği nadir durumlardan biriyle karşı karşıyayız!
Onun için de her iki tarafın birbiri için söylediklerine inanmak gerek!
Evet, bir yandan cemaat öte yandan Hükümet yandaşı basın kirli çamaşırları sokağa dökmeye devam ediyor ama öte yandan da “ıslak imzalı” mektuplarla uzlaşma girişimleri, kimi basın (Taha Akyol, Fehmi Koru) mensubu ve politika erbabının (Deniz Baykal) “aracılık” girişimlerine de tanık oluyoruz.
Üstelik uzlaşma gayretleri, sadece Cemaatle Hükümet arasında da değil. Hükümet, Ergenekon ve Balyoz davalarında suçlanan ulusalcı kimi kesimlerle de bir uzlaşma için hızla harekete geçti. Bu cenahta, Baykal’ın yanı sıra ve ama ondan da fazla Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu inisiyatif almış görünüyor.
Önce Cumhurbaşkanı Gül, sonra Başbakan Erdoğan’la görüşen Feyzioğlu, bu iki davanın yeniden görülmesi için Hükümetin adım atmaya hazırlandığını söyledi. Feyzoğlu’nun bu doğrultudaki değerlendirmeleri Başbakan tarafından da doğrulandı.
Zaten bir zamandan beri ulusalcı basında böyle bir uzlaşma girişiminin yansıması olarak AKP Hükümetine karşı yumuşama başlarken cemaate yönelik eleştirilerde sertleşme gözleniyordu.
Başbakan mağduriyet iddiasını, Balyoz ve Ergenekon davalarını Cemaate bağlı, yargıda ve emniyette Hükümete de komplo düzenleyen çete tarafından yürütülmesine bağlayarak, kendilerini de bu çetenin mağduru olarak göstererek güçlendirmektedir.
Nitekim bu gerekçeyi de arkasına alarak Başbakan, Balyoz ve Ergenekon davalarının yeniden görülmesini gündeme getirerek, ulusalcı güçlerle ittifak yapacağı bir “açılıma” girmiş bulunmaktadır. Bu açılımın “ulusalcı niteliği” binlerce kişinin yıllardır tutuklu olduğu, KCK davalarının lafını bile hiç geçirmeyerek, Öcalan’a da yarayabilir kaygısıyla bir “siyasi affı” ağızlarına almayarak açıkça görülmektedir.
Bu çerçevede Hükümet, bir yandan özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) kaldırılması öte yandan Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) bazı değişiklikler yapılarak Balyoz ve Ergenekon davası sanıklarının yeniden yargılanması tartışmasını açmıştır.
Elbette Başbakan Erdoğan ve AKP propagandası, bu girişimleri yaparken beş altı yıldan beri bu davaları Başbakanın meydanlardan, “Ben bu davaların savcısıyım!” diye savunduğunu, dahası bu davalara yol açan TMK ve ÖYM’lerin kuruluş ve yargılama usulüne dair yasaları, 2006’dan beri adım adım çıkardığını unutmuş gibi davranmaktadır.
Oysa bütün dünyanın bildiği gibi, gerek Ergenekon ve Balyoz, gerekse KCK davaları, AKP Hükümetinin kendi statükosunu oluşturmak amacıyla çıkardığı yasalara dayanılarak bir operasyon olarak geliştirildi. Ve emniyet ve savcıların bu yasalara dayanarak gerçekleştirdiği operasyonlar da Başbakan, bakanları ve AKP sözcüleri tarafından, her aşamasında açıkça desteklendi. Şimdi ise Hükümet, bu çetenin marifetlerinin ortadan kaldırılması adı altında kimi makyajlar yapmayı, kimi artık kaçınılmaz olan gürültüsü AB ve ABD’den duyulan dinleme skandallarıyla deşifre olan “dinleme yasası” gibi kimi düzenlemeler yaparak,”mağduriyeti” bir de “demokrasi kahramanlığı” sıfatıyla taçlandırmak istiyor.
Yandaş basın şimdiden bu propagandayı da başlattı zaten.
Ancak bu sefer Hükümetin ve Başbakanın bunu halka yutturması kolay olmayacak. Çünkü henüz yapılanlar çok tazedir. Ve dahası kirli çamaşırların sokağa dökülmesi süreci de devam etmektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00