08 Ocak 2014 00:14

Metin Göktepeler aramızda ve çok daha fazla!

Metin Göktepeler aramızda  ve çok daha fazla!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu topraklarda gazeteci cinayetlerinin kökleri çok eskilere dayanıyor. Devlet kadar eski. 1990’ların ilk yarısı ise gazeteci cinayetlerinin arka arkaya yaşandığı bir dönem oldu. Kürt sorununda şiddetle bastırmayı esas alan devlet politikasıyla paralel olarak gerçekleşen bu cinayetlerin failleri, aslında ülkede neler olup bittiğini anlamaya çalışanlar için bir sır değildi.
Metin Göktepe bu yıllar içinde, bunun geriliminin ülkenin batısını ve batısında yapılan gazeteciliği de etkilediği bir dönemde gazetecilik yaptı. Gazeteciliğe ilk adımını attığı Gerçek dergisinde 1992 yılından itibaren, üniversite gençlik mücadelesinin içinde de bulunmuş bir genç olarak önce gençlik haberlerine odaklandı. Ait olduğu sınıfın eylemlerini izledi, dertlerini, sevinçlerini haberleştirdi.
12 Eylül karanlığını direnişleriyle geriletmeye çalışan işçilerin, kamu emekçilerinin eylemleri, Cumartesi Anneleri, insan hakları gündemleri ve genel olarak da sokağa ait olan gelişmeler onun hep kendisini ait hissettiği gündemlerdi.
Metin, gazeteciliği dünyayı değiştirme eyleminin bir parçası olarak gören bir okulun mutfağında yetişti. Marx’ın 11. tezinde ifade ettiği, “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir” diye ifade ettiği şeyin gazetecilik alanına tercüme edilmiş halini kendine rehber edinen bir gazeteci olmaya çalışmıştır hep o. Tam da bu nedenle, sermaye medyasının görmezden geldiği kesimler onun gazeteciliğin toplumsal zeminini oluşturmuştur.
Metin, 8 Ocak 1996 günü, Ümraniye’de katledilmiş olan tutukluların Alibeyköy’deki cenaze törenini izlemek için de yine bu duygularla hareket etmişti. ‘Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar’ diyerek öne atılması, Alibeyköy’de barikat kuran polisin karşısında o barikatı aşıp arkasındaki gerçeği halka ulaştırmak için ısrarcı olması Metin’i tanıyanlar için hiç de yadırgatıcı değildir. O barikatı aşacaktır ve o haberi izleyecektir. Gazetecilik böylesi dönemlerde o barikatı aşmaktan başka nedir ki?
Metin Göktepe hangi gazeteden olduğunu soran polislere Evrensel muhabiri olduğunu söyleyince seçilerek alındı ve dövülerek katledildi. İlden ile sürülen Metin Göktepe davasının peşini bırakmayan meslektaşları, ailesi, dostları, basın meslek örgütleri, yoldaşları, aydınlar, insan hakları savunucuları, devletin güvenlik güçlerinin ilk kez katlettikleri bu gazeteciden ötürü mahkum edilmelerini sağladı. Bu yönüyle Göktepe davası kazanılmış bir davadır ancak o gün Metin Göktepe’nin ve onunla birlikte yüzlerce kişinin gözaltına alındığı toplu gözaltı emrini veren dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ile Yardımcısı Kemal Bayrak, olaydaki sorumlulukları nedeniyle yargılanmadıkları sürece bu dava bizim için kapanmış sayılmayacak.
Bununla birlikte Metin Göktepe’nin kısa gazetecilik hayatı Türkiye’de gazeteciliği hakkını vererek yapmak isteyen herkes için yol göstericidir. Devlet, ordu, polis, yargı, sermaye, bunların paralel olanı ya da olmayanı, hiçbir güç, gerçek bir gazetecinin halkın ihtiyaç duyduğu gerçeğe ona ulaştırma tutkusunu engelleyebilecek kadar güçlü değildir, olamaz. Gerçek bir gazetecinin halka karşı olan bağlılığını gölgeleyebilecek bir emniyet müdürü daha anasından doğmadı.
Metin Göktepe katledilmesinden 3 gün önce, takip ettiği Ümraniye Cezaevi katliamıyla ilgili yazdığı yazıya şu başlığı atmıştı: ‘Taşanlar hedef gösterdi, asker öldürdü’. Bu başlık bile bunun kanıtıdır. Metin, katilinin de haberini yapmış ve onu teşhir etmiştir.
Ve aradan 18 yıl geçti. Metin Göktepe olayından, onun tutumundan, duruşundan etkilenerek gerçek gazeteciliği kendisine yol bellemiş o kadar çok gazeteci var ki!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa