Yersen paralel: Batıcı ve/veya şeriatçı kapitalizm
Fotoğraf: Envato
Yurttaşın biri soruyor: “Aynı iklimin insanları neyi paylaşamadılar?” Diğeri yanıtlıyor: “İşine zırt pırt karışınca Erdoğan çok sevdiği hocayı defterden sildi. Kanuni-Pargalı Olayı”. Bir başka yurttaş, “Fethullah Gülen ve oluşumu bu sefer sert kayaya tosladı, un ufak olacaklar” diyor. Gül araya giriyor: “Ben ne yapabilirim ki?” Bana düşen ABD’nin/Gülen’in postacılığı.
Sorun var da Cumhurbaşkanının kim olacağı mı; parti, hükümet sorunu mu; rejim sorunu mu, devlet sorunu mu; ülke, bölge, dünya sorunu mu; din-iman sorunu mu? Kriz; Türkiye’nin mi, kapitalizmin-emperyalizmin mi krizi? Bunların her biri farklı düzeyleri gösteriyor, hepsi belirli düzeylerde iç içe geçiyor, eski dostlar bazen teğet geçse de sıkışınca birbirine geçiyor.
Sorunun bir hükümet sorunu olmadığı kesin, çünkü ortada güçlü bir hükümet var. Sorunun mevcut Hükümeti veya Erdoğan’ı aştığı da kesin, çünkü AKP’nin süreci kontrol edemediği çok aşikâr.
Üç beş savcının Anayasa’nın “Cumhuriyet’in Organları” diye tanımladığı “yargı” gücünden (güçler ayrımından) kaynağını alarak tüm bu soruşturmaları gerçekleştirdiğini söylemek safdillik olur. Aynı şekilde bir camianın inançlarından güç bularak bu kadar organize bir şekilde devlette yuvalandıklarını söylemek de Yalta’dan günümüze 60-70 yıllık derin NATO yatırımlarını küçümsemek olur.
Başbakan bağırıyor: “Küresel güçler var”. Ciddiye alınmalı. Başbakan, BOP’un eş başkanı olarak bu “küresel güçleri” en iyi bilen şahsiyet sayılır. Söylüyorsa, ensesinde boza pişirilmeye başlamıştır da onun için çığlık atıyordur.
“Küresel” güçler var ve kendine göre oynamaya kalkan Erdoğan var. Batıcı kapitalizmden şeriatçı kapitalizme geçiş süreci var. Birbirinin payına geçiş var. Kaypak ve çarpık ilişkiler, ağlar var. Önce halktan, sonra birbirinden çalınan paralar var.
Burada olumlu bir yan, kapitalist devlette hırsızların çatışmasının hayra olmasıdır. Güç savaşları uzun sürerse, demokratik açılımları kolaylaştırabilir. Birinden birinin galip çıkması ise yarım yamalak demokrasiyi daha otoriter, daha oligarşik-monarşik hallere dönüştürebilir. Liberal demokrasi güçler ayrımına dayalı. Tek bir güç etrafında birleşince Alman-Japon faşizmi oluyor.
Ancak hırsızlarlardan biri diğerine uzun süre hâkimiyet kuramazsa da etki ve sonuçları hiç kimsenin öngöremediği noktalara ulaşabilir. Kaotik durumu aşmak için DARBE bile olabilir.
İşin kayıkçı kavgası yanını, Gül-Gülen bloguna karşı Erdoğan-Milli Görüş blogunu, küresel hırsızlığa karşı yerel hırsızlığı bir yana bırakırsak sorunun devlet olmasa da rejim sorununa dönüştüğü görülebiliyor. Yarı-demokratik Batıcı din ve kapitalizm mi olacak, yarı-teokratik şeriatçı kapitalizm mi?
Erdoğan, “Beni götürecekler” mesajını almış, şeriatçı kapitalizme sarılıyor, can havliyle Batıcıların tüm kadrolarını tasfiye etmeye çalışıyor. Batıcı yan daha meşru yoldan adliyeyi kullanıyor. Karşı-devrim kardeşlerini yiyor. “Adalet” (kaldıysa) Bakanı aynı soruşturmadaki isimlerin kimine izin vereceğim, kimine vermeyeceğim, diyor. Artık “hukuk önünde” bile “eşitlik” yok. Kardeşin kardeşe hukuku bile işlemiyor. Polis savcıyı, yürütme yargıyı dinlemiyor. Bir gecede binlerce memurun kellesi koparılıyor. Savcı Öz, mercedesi gitmiş, siviller odaya dalmış; “Başbakan bana haber gönderdi” diyor.
İşin tek pozitif yanı, güç-iktidar-para-devlet-parti-memur ilişkilerini çıplak gözle görmek için çok öğretici bir süreçten geçtiğimizdir. Abdala bile malum oluyor.
2014 sert, kış sert, kavga sert geçeceğe benziyor. Barajlardaki su seviyesi giderek düşüyor. Rejim krizde, kuzey soğuk, dünyayı bilmem ama milletin başı dönüyor.
Din-iman-para-parti-banka… kara mı, ak mı? Hangisinin dibi daha kara? ABD’nin mi, İran’ın mı?
Aman dikkat. Birileri tepişirken daha küresel birileri bedelini dolar cinsinden hesaplayıp TL cinsinden faturamıza ekliyor. Yersen. Güçler ayrımı, en başından biri yer biri seyreder, vatandaşı razı etmek için yargı bunu denetler, ama yasayı piyasa yapar diyor. Yersen.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44