10 Ocak 2014 00:11

İçeride ‘savaş’, dışarıda ‘u dönüşü’ mü?

İçeride ‘savaş’, dışarıda ‘u dönüşü’ mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümet, yeni 10 bakan takviyesiyle yeniden biçimlendirildiğinde, olup biteni yakından izleyenlerin kanısı, Başbakan Erdoğan’ın bir “savaş kabinesi”(*) kurduğu biçimindeydi.
Kabinede kalanların ve yeni bakanların özelliği ise Başbakana tam biat etmeleri ve aldıkları görevi Erdoğan’ın bir militanı gibi yapmalarıydı.
İçinden geçilen dönemin özellikleri dikkate alındığında kabinenin karakterini belirleyen bakanların İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına yapılan atama olduğu açıktı.
Onun için de Başbakan, İçişleri Bakanlığına milletvekili olmayan ama yıllardır müsteşarlığını yapan Efkan Ala’yı getirirken, Adalet Bakanlığına ise Başbakan Yardımcılığı sırasında, kendisini gözünü kırpmadan Başbakan ve Hükümete yapılan eleştirilerin önüne siper eden Bekir Bozdağ’ı getirmişti.
Efkan Ala, bu kısa görev süresi içinde, 17 Aralık operasyonuyla ortaya çıkan büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalını bastırmak ve emniyeti yeni baştan AKP’ye bağlı bir organizasyona dönüştürmek için, başlıca büyük illerin emniyet müdürlükleri ve Emniyet Genel Müdürlüğündeki daire başkanları olmak üzere, 2 bin 500 polisin görevini ve görev yerini değiştirdi. Bütün bu yoğun işleri arasında İçişleri Bakanı, Hatay’da silah-askeri malzeme dolu olduğu iddia edilen “MİT TIR’ı”na savcılık ve jandarmanın müdahalesini önledi. Dahası, Bakan Ala, “TIR’ın içinde Suriye Türkmenlerine giden insani yardımlar var. Herkes işine baksın!” diyerek kendisine verilen görevi anladığını gösterdi.
Ama bütün bu şaibeli işler içinde İçişleri Bakanı Ala kendisini ortaya atarak, TIR’ın sorumluluğunu üstlenerek “savaşçılığını” gösterdi.  
Bekir Bozdağ ise, savcılara müdahale ve şimdi HSYK’nin yeniden yapılandırılarak; hangi üyenin hangi dairede görev yapacağından hangi dairenin hangi dosyaya bakacağına kadar tüm yetkileri Adalet Bakanının şahsında toplamaktadır. Böylece zaten çok şaibeli olan “yargı bağımsızlığı” tümüyle ortadan kaldırılarak, yargının Hükümete bağlanmış olacağı da apaçıktır.
AKP’li vekiller tarafından hazırlanan ve içeriği son birkaç gündür tartışılan HSYK’yi yeniden yapılandıracak yasa teklifine Hükümete sadık yandaş kalemler ve “hukukçular” dışında herkes “Çok sakıncalı ve yargı bağımsızlığını tümüyle ortadan kaldıran bir düzenleme olacağı” gerekçesiyle karşı çıkmaktadır.     
Kısacası yeni kabinenin emniyet ve yargıyı AKP’nin arka bahçesi yapma, bunun için “Emniyet ve yargı çetesini tasfiye etme” kılıfını kullanmasına bakınca bu kabinenin “savaş kabinesi olacağı”nı savunanların haklı çıktığı açıkça görülmektedir.
Ancak öte yandan, Hükümetin kısa bir süre içinde de olsa el Kaide’ye karşı bölgede oluşan ittifakın içine girmek için adımlar atmaya başlaması ve Başbakanın Tokyo’dan yaptığı, “Türkiye’nin küresel ya da bölgesel bir güç olma iddiası yoktur!” açıklamasını dikkate almak da gerekmektedir.
Çünkü Başbakanın Tokyo açıklaması, bir zamanlar “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne büyük Türk dünyası” palavralarıyla dış politika girişimleri yapan Tansu Çiller’in Moskova’da “Böyle bir şey yoktur. Bu sadece bir söylemdir” açıklamasıyla “titreyip özüne dönmesi” gibi, Başbakan Erdoğan’ın Tokyo’daki açıklaması da Türkiye’nin yeni Osmanlıcılık çizgisinden vazgeçen bir dış politika kulvarına girmesinin işareti olabilir. Suriye başta olmak üzere bölgedeki gelişmeler de AKP Hükümetini buna zorlamaktadır.
Dahası bir önceki dönemde Davutoğlu kılavuzluğunda bir “dış savaş” çizgisi izleyen, yeni dönemde, bir “savaş kabinesi” olarak yenilenen Erdoğan Hükümetinin bir “iç savaş kabinesi” olacağını söylemek abartılı olmaz.
Eğer Başbakanın Tokyo’da, “Türkiye’nin küresel ve bölgesel bir güç olma iddiası yoktur” demesi, dünyayı aldatma ya da “içerideki çeteyle savaşmak için” dikkatini dağıtmamak için atılan geçici bir adıma hazırlanma değilse, AKP Hükümetinin dış politikasında da bir “yeni Osmanlıcılıktan dönüş” beklenmelidir.
12 yıllık AKP iktidarının baskı ve zulüm uygulamalarını Cemaate yıkarak kendisini aklamaya çalışan Erdoğan ve Hükümetinin dış politikadaki duvara çarpan uygulamaları da Davutoğlu’ya yıkarak Erdoğan’ı kurtarmaya kalkmasına şaşmamalıyız.

(*) Elbette burada “savaş Kabinesi” derken klasik ve silahlarla yürütülen bir savaştan değil ama hedeflerine pervasızca saldırmayı yönetim tarzı edinen bir kabineden söz edilmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa