13 Ocak 2014 00:11

Yerel yönetim 2

 Yerel yönetim 2

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen yazımda anlatmağa çalıştığım doğrudan demokrasinin ilk örneği İtalya’nın Bologna kentinde verildi.
(Bir alanda yapılan kent ölçeğinde toplantıyı izlemiştim.)
Gene geçen yazımda aktardığım, bizim Edirne örneğimiz 40 yıl önceydi.
Şimdi doğrudan demokrasi üzerine yeniden düşünmenin gerekliğine inanıyorum.

Doğrudan demokrasinin olmadığı yörelerde, bugün bizde olduğu gibi, bir gün burnunuzun ucunda, yaşadığınız yerin ortasında, bir gökdelen yükselebilir. Hem de size, plancılara, uzmanlara hiç sorulmadan. Kamudan her türlü hırsızlığı yapabilirler. Sorumluların, yetkililerin, örneğin imar planını yapanların (yapılmışsa) onayını almadan, olması gerekenden 75– 80 bin metrekare daha büyük yapı yapılabilir. Bu fazlalık kamudan çalınmadır işte… Bu hırsızlık, kapalı kapılar ardında, kimlerle kimlerin anlaştığını toplum da bilemeden yapılır hem…
Çıkar çevrelerinin ne karşılığında sağladıkları bilinen- bilinemeyen böylesi imar onayının örneklerini sık sık görmeğe başlamadık mı?

Anamalcılar, sömürülerini sürdürebilmek için yeni yeni yollar aramak zorundaydılar. Vietnam savaşından beri “Yeni Liberalim” yolunun böyle bir yol olduğunu Tevfik Çavdar, pek özlü biçimde anlatmıştı. Hem de hepimizin anlayabileceği biçimde…

Uzatmadan özetleyeyim:
Ayaklarına taş olabilecek kesimlerin dirençlerini yok etmek için her şeyi yaptılar. “Hık” deyicilerini, liboşlarını paylar dağıtarak nedense çok kolay buldular.
Toplumun, orduya, üniversitelere, yargıya, Büyük Millet Meclisine güvenini sarsmadılar mı? Kırsalda değil kentte eşkıyalık alıp yürümedi mi?
İstedikleri gibi at oynatabilmek için, kentlerimizin dengelerini, bütünlüklerini bozmadılar mı?  
Ortalığı işbirlikçi “Din Ağaları” sarmadı mı?
Şimdi onların aralarındaki savaştan söz ediyorlar. Şaşmamak elde değil… Onlara en yakın gene onlar değil mi?

Bilisizleştirme tüm eğitim kurumlarında yürürlüğe konmadı mı?

Seçimlerde kendi istekleri doğrultusunda sonuç alabilmek için, yerel yönetimlerle oynamadılar mı? İki bine yakın belde belediyesiz kalmadı mı?

Her şey para odaklı, tüketim odaklı olmadı mı?
Ya “Kentsel Dönüşüm” neyin nesiydi?

Onların durmadan değiştirdikleri, saptadıkları gündemin dışına uzun süredir çıkamıyor toplum.
Saf dilleri kandırıyorlar?
Bütün bir ülkenin başına çuval geçirmeğe çalışıyorlar.  
Çanakkale’ de aldığımız öcün öcünü almağa çalışıyorlar sanki…

(Bütün bu evrede TMMOB, özellikle Mimarlar Odamız hiç duraksamadan, gözünü budaktan sakınmadan, doğru bildiğinin savaşımını verdi.)

Toplumun üzerine ölü toprağı mı serpildi diye düşünürken, kentin dört bir yanından gelen milyonlar “Gezi Direnişi”ni gerçekleştirdiler.
Bu yepyeni bir anlatımdı…

Gezide dolaşırken bir ara kendimi Bologna’ da sandım diyebilirim.)

Bu direniş, yiğit idi, insancıldı, barışçıldı, uygardı…
Onları anlayamayanlar işi “terör”le ilişkilendirmek isteseler de, bütün uygar ülkelere örnek oldu.  

Öyle masaya falan vurmadan diyorlardı ki:

Biz de varız! Bize sordunuzda mı yapıyorsunuz bunları?
Siz kimsiniz ki yaşamımıza, seçmelerimize karışıyorsunuz?

Toplumun her kesiminden geliyorlardı varlı varsız… Kötü kişilere karşı önlemlerini de almışlardı, alabildiklerince…

İşte bu, tam bir kırılma noktasıydı!
Doğru okunmalıydı!

Bütün Türkiye’ ye sesleniliyordu.
Ülkenin dört bir yanında da bu böyle anlaşılmıştı bana göre…
Kırılmağa çalışılan umutların inadına yeşermesiydi yeniden…
Doğrudan Demokrasiye en önemli adımdı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa