Mektubun gücü!
Evrensel’de 27 Aralık 2013’te bir haber çıktı. Haberin başlığı “98 bin liralık kredi nasıl buhar oldu?” biçimindeydi. Haberde, Öz İplik-İş Sendikasındaki sendikanın parasını zimmete geçirmelerden, yolsuzluklardan, usulsüzlüklerden söz ediliyor; eski ve yeni sendika başkanlarının yakınlarının otel-cenaze masraflarını sendika kasasından ödetmelerden patronlarla el altından sendika aidatı usulsüzlüklerine kadar, sayısız yolsuz ve usulsüz işlerden söz ediliyordu. Üstelik bunlar afaki suçlamalar da değildi. Tersine bütün bu zimmet ve yolsuzluklar sendikanın muhasebecisinden kimi şube başkanlarının savcılıklara ve mahkemelere verdikleri ifadelerle de destekleniyordu.
Ancak üstünden iki haftadan fazla zaman geçmesine karşın, sendikanın merkezinden bu haberle ilgili bir “yalanlama” ya da “düzeltme” gelmediği gibi, böylesi ayyuka çıkmış yolsuzluklar karşısında bir utanç gösterme, örneğin istifa etme, işçilere hesap vermek için bir girişim gibi bir tutum da almamışlardır.
13 Ocak 2013 günü Evrensel’de Öz İplik-İş Sendikasının bu sendika yöneticileriyle ilgili şikayetleri içeren, Çorlu’da kurulu Aka Tekstil’de çalışan İşçi Sıdıka Şen’in mektubu yayımlandı.
Öz İplik-İş’in üyesi olan ve sendikanın işyerinde örgütlenmesine de öncülük edenlerden bir olan Sıdıka Şen mektubunda, ağır çalışma koşulları ve geçirdiği “kazalar” sonucu iş göremezlik raporu almaya çalışırken, işten çıkarılmasında sendikanın, kendisinin değil patronun yanında yer aldığını söylüyor; bunun kanıtlarını öne sürüyor.
Burada, “Bunda ne var ki pek çok sendikacı kendisini zaten patronla işçi arasında ‘arabulucu’ olarak görüyor ve bunu yaparken de işçiyi, patronun dediklerine ikna etmeyi asli görevi biliyor” denebilir.
“Alışkanlık bu”, “Gelenek böyle” demek, sendikacının böyle arabulucu gibi davranması, patronun dediklerine işçiyi ikna etmek için çeşitli yol ve yöntemler geliştirmesi elbette ki kabul edilemezdir. Hele de Sıdıka Şen vakasında sendikanın, işçiyi ikna etmeyi aşarak onu baskıladığı, patron adına dolaplar çevirdiği dikkate alındığında, Öz İplik-İş yöneticilerine sendikacı demek yerine “patronun zabıtası” demek onlara daha yakışan bir sıfattır.
Burada ilginç olan da haklarında sendikanın parasını zimmete geçirmek, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialar olan habere hiçbir tepki göstermeyen Öz İplik-İş yöneticilerinin Aka Tekstil’den atılan Sıdıka Şen’in mektubuna hemen, gazetede yayımlandığı gün, Öz İplik-İş’in Genel Sekreteri Raif Ay’ın ağzından (gazeteye gönderilen faksla) yanıt vermeye çalışması elbette ilginçtir.
Eğer kaygı, işçilerin şikayetlerine karşı hassaslık ve doğrunun bilinmesi kaygısı olsaydı biz de Öz İplik-İş’in yöneticilerinin bu hassasiyetini selamlardık.
Ancak, ne yazık ki öyle görünmüyor. Öz İplik-İş yöneticilerinin sendikacılık anlayışı, tersi işçilerin taleplerinin üstünü örtme, şikayetleri çeşitli yollarla bastırma biçimindedir. Nitekim Genel Sekreter Ay’ın işçi Şen’in suçlamalarına yanıt mahiyetindeki faksı da bastırma ve Sıdıka Şen’in yalan söylediği biçimindedir.
Öyle anlaşılıyor ki Sendika yöneticileri, Sıdıka Şen’in söylediklerinin işçiler arasında rağbet göreceğinden bunun sendikaya karşı tepki biriktireceğini düşündükleri için mektuba alelacele yanıt vermek ihtiyacı duymuşlardır.
Bu olay; birincisi işçilerin kendi ağızlarından, sendikacıların tutumları da dahil yaşadıklarını gazeteye yazmaları, işçilerin sorunlarının kamuoyuna mal olması ve mücadelenin yaygınlaşması için önemini göstermiştir. Ki, sadece “basit mektubun gücü” de bu vakada açıkça görülmüştür. Buradan çıkarılması gerekin ikinci sonuç ise bir mektup sonra da onu yalanlayan fakstan söz etmek elbette yarım bir tartışmadır. Bu tartışmayı ilerletmek, konunun tarafı olan diğer işçilerin şikayet ve tanıklıklarını da gazete üstünden işçi kamuoyunun tartışmasına açmaktır. Dolayısıyla gazetemiz için sorun tartışılıp biten bir tartışma değildir ve konuya ilişkin diğer işçilerin sendika yöneticilerine yanıt ve tanıklıkları da herhalde sayfalarımıza taşınacaktır.
Evrensel'i Takip Et