18 Ocak 2014 00:10

Cenevre -2'ye doğru giderken...

Cenevre -2\'ye doğru giderken...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün gazetemizde manşete çekilen İstanbul-Fatih’te çöken binanın altından Suriyeli göçmenlerin çıkması, Suriye krizi ile Suriye halkının nasıl bir sefalete sürüklendiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Eğer, bu göçmenler Suriye Hükümetinin ekonomik, siyasi politikaları ya da başka türden iç baskılarla “göç yollarına” düşseydi, Esad’ı suçlayarak, “insanlık” görevimizi yapabilirdik. Ancak, gerçek bundan fazlasıdır! Çünkü en az 130 bin Suriyelinin yaşamına mal olan, 700 bin Suriyeliyi Türkiye’ye iki milyonunu diğer komşu ülkelere savuran, 13 milyon Suriyeliyi yiyecek, içecek, barınma, ilaç,… gibi en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakan iç savaşı da kapsayan fırtınanın oluşmasında en büyük rol, içinde Türkiye ABD, AB ve kimi ülkelerin yer aldığı “Suriye’nin Dostları”nın marifetidir.
Elbette Suriye’ye uzun bir kara sınırı olan, bölgenin en güçlü ülkesi olarak Türkiye, Suriye’deki iç savaşın böyle yıkıcı bir aşamaya gelmesinde herhalde en önemli role sahip ülke olmuştur.
Demek ki Suriyeli yoksulları, İstanbul Fatih’teki savaş kalıntılarına benzer viranelere sığınmak zorunda kalan Suriyelileri İstanbul’a kadar savuran büyük krizin bugünkü hale gelmesinde Türkiye’yi yönetenlerin, en başta da Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin de önemli rolünün olduğu artık bugün herkesçe de görülmektedir.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, şimdi bir adım geri atmış bulunuyor. El Kaide’ye “terörist örgüt”, “Biz ona yardım etmedik”,… diyorlar ama el Kaide ile amaç farkı olmayan Suudi Arabistan tarafından örgütlenen “İslami Cephe” ve öteki şeriatçı gruplara desteğin sürdürüldüğüne dair de iddialar sürüyor.
Şu anda 22 Ocak’ta olup olmayacağı henüz belirsiz olan Cenevre-2 Konferansı’nın öncesinde tablo şöyle görünüyor:
1- Rusya, arkasına İran ve Suriye rejimini de alarak “Suriye krizine Esad’lı bir siyasi çözüm” için hamlesini sürdürüyor.
2- Batılılar “Suriye muhalefetine” dayanarak, çözümde etkin olmak istiyor ama şeriatçı güçler çıkınca geriye “muhalefetten” ne kalacağı da çok belli değildir. Bu yüzden de Batılı ülkeler Cenevre’de ayaklarını sürüyerek de olsa Rusya’nın başarısını istiyorlar. Ve bu yüzden de Batılılar, “Esad’lı bir geçişe razı” görünüyorlar. Ve daha şimdiden de istihbarat yetkilileri aracılığı ile Suriye ile görüşmelere başlamışlardır.
3- Suriye muhalefetinin şeriatçı örgütler kanadı Cenevre’yi boykot ediyor. Ancak “muhalefetin” geri kalanının da ne istedikleri ve ne yapacakları belli değildir. Suriyeli güçler içinde ne dediği, ne istediği belli olan ise PYD önderliğindeki Rojava Kürtleridir. Onlar konferansın Kürt sorununun çözümünü de gündeme almasını ve kendilerinin de konferansa çağırılmasını istiyorlar.
4- Türkiye Cenevre-2’nin en gönülsüz katılımcısıdır. Ama son günlerde Davutoğlu, konferansa katılma ve konferansın rolüyle ilgilendiklerini gösteren açıklamalar yapıyor. Türkiye’nin, “Esad’lı bir geçiş” dönemine karşı çıkacağı ve eğer Rojava Kürtlerinin konferansa katılmasını önleyebilir ve Kürt sorununun konferans gündemine getirilmemesini sağlarsa da bunu kendi başarısı sayacağı anlaşılıyor.
Kuşkusuz ki, Suriye’de bir barış olacaksa, barışın zemini,  öncelikle Suriye halklarının nasıl yaşayacaklarına kendilerinin karar vermesi olacaktır. Eğer Suriyelilere “Suriye’nin Dostları” ve Rusya-İran bir rejim dayatacaksa bunun tutmayacağını 34 ayı geride bırakan iç savaş göstermiştir.
Bugün Cenevre-2, Suriye krizine çözüm bulacak bir yola girecekse, en azından barış içinde bir Suriye amacına varacak taşları döşeyecekse, ilk koşul, Suriye’ye rejim empoze etmekten kaçınmak olacaktır.
Konferans, Arap’ıyla, Kürt’üyle, Türkmen’iyle, Süryani’siyle, Ezidi’siyle,… Alevisi, Sünnisi, Şiisi, Hristiyanıyla, … Suriye halklarının bundan sonra nasıl yaşayacağına karar verecekleri bir zemini oluşturduğu ölçüde başarılı olacaktır. Aksi halde konferanstan, krizden nemalananlar kazançlı çıkacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa