Foto Muhabiri Ara Güler
Ara Güler uluslararası platform için önemli bir fotoğraf sanatçısıdır. Ama kendisine sorarsanız, o bir “foto muhabiri”dir. Telefonunun otomatik cevap sisteminde “foto Muhabiri Ara Güler’in telefonu” diye üstüne basa basa tekrarlar. 18’inde bir foto muhabirinin heyecanıdır fotoğraflarına yansıyan. Foto muhabirinin makinesi her an yanında olmalıdır. Fotoğrafın sanat olmadığını söylemekten, “cici ve pahalı” fotoğraf makinelerinin önemi olmadığını tekrarlamaktan usanmaz. Onun fotoğraflarındaki görüntülerde insan ögesi o kadar yenidir ki ne kadar eski tarihli olduğunu sormak aklınıza gelmez. Belki onun gizi “Makineyi fotoğrafçı ile çekeceği görüntünün arasından çıkarmak”tır. Ama asıl mesele Ara Güler’in işe öykücü olarak başlamasındadır. Her fotoğrafı bir öyküyü taşır siyah beyazında. Arşivindeki sayısı belirsiz fotoğrafta taptaze öyküler yatmaktadır.
Ara Güler’in edebiyatla ilişkisi onun kendi deyimiyle “Ufkunu genişletmiştir.” Sabahattin Eyüboğlu onun en çok önem verdiği ustalardan biridir. Bedri Rahmi’nin tablolarının resmini bir röportajı için çekerken Orhan Veli Kanık’la tanışır:
“(..)Bedri bana döndü’Orhan Veli’nin kendisini tanır mısın?’ ‘Hayır’. ‘Öyleyse tanı,’ dedi. ‘İşte Orhan veli!’ Bu uzun boylu adam Orhan Veli’ydi. Tam pencerenin önünde duruyordu. Her nedense onu hep böyle bir fonda düşündüm. Bizim şu fotoğraf dediğimiz ışığın tutsaklığındaki nesne neyse, Orhan’ın şiirlerinde kelimelere verdiği ışık da gerçeğin arkasındakidir. İşte Orhan Veli’yi böyle tanıdım.” (Foto Muhabiri Ara Güler- Nezih Tavlaş)
Ara Güler için –özellikle birlikte çalışan genç fotoğrafçılar- öyküler, fıkralar anlatırlar. Onun fotoğraf çekişine yardımcı olmanın övüncüyle bu öykülerin masalsılığa döndüğü görülebilir. Ancak onun röportaj yaptığı durumların çoğu gerçek masallardır. Mesela Sudan’da 1978’de Eritre’deki iç savaşta yaşadığı günler:
‘Gecenin yakınlığının korkusu, ay çıkacağının umudu içinde bocalarken, 100 kişiyi öldüren emekli kahramanın izlediği kamyon izleri bitiverdi. Konya çölünde değiliz ki, ne olursa olsun bir yere çıkasın. Aklıma Afrika haritası geliyor, bir de onun ortasında Sudan, Sudan’dan sonra içinde bulunduğumuz çöl. Herhalde bu çöl bütün Türkiye’den büyük, git git bitmez. Bir yanlış yön tut, İstanbul’a gideceğine kendini Erzurum’da bulursun.’
Çölün ve savaşın ortasında yolu kaybetmek, Ara’nın o tükenmez mizah gücünü zedelemez.
‘Evet, burada kaldık, yol bulamadık, susuzluk filan, sabah olacak, akşam olacak, Hemingway’in Klimanjaro’nun eteğindeki o biçimsiz ağaca konmuş akbabaları, tepemizde dönmeye başlayacak. Diyelim ki öldük, ben ve bir kahraman, üç ay sonra buldular. Kurumuş, yarı yenmiş iki ceset ya da iskelet. Kim bunlar? Kimse bilmez ki benim ya da kahramanın kim olduğunu... Diyelim ki buldular, o kahraman, ben Ara Güler. Kahramanın ne olacağını bilemem ama, benim sembolik ceset diyelim ki İstanbul’a geldi. İsmet Paşa’nın babamın cenazesinde gönderdiği telgraftan bir tane de Ecevit gönderir.’
Ara Güler savaştan hoşlanmaz, Filistin’de Filipinler’de, Etiyopya’da da çalışmış:
“(...)Savaş çok kötü bir şey. Ben bir daha savaş ortamını görmek istemem. Yeterince savaş fotoğrafı çektim. Bunlar yeter... Savaş iğrenç bir şey. Çok fena. İçine düşünce çıkamıyorsunuz. Ben savaşı görünce, her seferinde hemen eve dönmek istedim. Ama olmuyor .”
Ara Güler’in bence en ilginç anılarından biri Şakir Eczacıbaşı’yla tartışmasıdır. Eczacıbaşı takvimlerine her yıl fotoğraf çektirilmektedir. O yıl kapılar çektirilir Ara’ya. Şakir Bey, fotoğrafları beğenmez, “Ara özen göstermemişsin” der. Ara yaptığı işe söz söyletmez, dialarını toplar “O zaman kendiniz çekiniz” der, kapıyı vurur gider. Şakir Eczacıbaşı da Ara kadar inatçıdır, fotoğrafları çeker.
Ara’nın kapı fotoğraflarını görmediğimiz için hangisi daha başarılı bilemiyoruz. Ama bildiğimiz Ara’nın meslek onurunun Türkiye’ye iyi bir fotoğrafçı kazandırdığı. Ekleyelim, Ara Güler ile Şakir Eczacıbaşı’nın arkadaşlığı bu olayla da bozulmamıştır.
Ara Güler’e sağlık ve uzun ömür diliyoruz.
Evrensel'i Takip Et