22 Ocak 2014 00:29

Manşetlerde savaştırılan cesetler

Manşetlerde savaştırılan cesetler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anadolu Ajansı, önceki gün saat 21.00’de Suriye ile ilgili çok önemli bir haber yayımlayacağını duyurduğunda, bir süre önce AA’nın aboneliğinden çıkmış olduğumuz için zaten yayımlayamayacağımızdan evrensel’in 2. baskısını da matbaaya gönderdik. Ancak sonra gördük ki, dünyanın başka basın kurumlarınca da yayımlanmış olan Suriye rejimi tarafından işlendiği iddia edilen insanlık suçu görüntüleri AA’nın özel haberi değilmiş. AA sadece ilk servis edenlerden biriydi.
Bu açıklama, dünkü evrensel’de bu fotoğraflara dair bir haberin neden yer almadığına ilişkindi.
Meselenin kendisine gelince. Bu yayımlanan fotoğraflar bir vahşeti ve işkence gerçeğini ortaya koyuyor. Önce bunu ortaya koyarak devam edelim.
Sezar kod adlı bir askeri fotoğrafçı tarafından ülke dışına çıkarılan 11 bin karelik fotoğraf arşivinin Katar’ın finanse ettiği bir heyet tarafından raporlaştırılmış olması elbette işkillenmeyi gerektiren bir durum. Bu fotoğrafların derlenip, raporlaştırılmasındaki “mühendislik çalışması” bir manipülasyonu da içeriyorsa muhtemelen bu daha sonra ortaya çıkacaktır. Körfez Savaşı sırasında Saddam’ın Körfez’e döktüğü petrole bulandığı iddia edile karabatak görüntüleriyle, “Sadece insanlara değil, hayvanlara bile eziyet eden Saddam” imajının yaratılmak istendiği, ancak daha sonra bu görüntülerin düzmece olduğunun anlaşıldığı hatırlanacaktır.
Ancak, elbette bu vahşet kareleri Esad rejiminin suçlarını belgeleyen gerçek görüntüler de olabilir ve bu durumda da, neden daha önce değil de Cenevre-2’nin hemen öncesinde bu görüntülerin servis edildiği sorusu, akıllara bugünlerin popüler cümlesi ‘zamanlama manidar’ı getirecektir. Bilindiği gibi bu cümle bu olay için ilk andan itibaren çokça zikredildi. Ne var ki, tıpkı yolsuzluk olayında iktidarın verdiği reflekste olduğu gibi bu durumda da, bu cümle, olayın kendisini itibarsızlaştırmaya hizmet etmemelidir.
Bu görüntülerin bir kez daha gösterdiği bir gerçek de, savaş dönemlerinde işkence edilerek öldürülmüş insan bedenlerinin, bu savaşın belirli bir anında etkili bir silaha dönüştürülerek bu kez de psikolojik savaş mevziine sürülebildiğidir. Yani insanların dirisinin cephede, ölüsünün manşetlerde, televizyon ekranlarında savaştırıldığı bir çağdayız.
Ancak bu görüntüler, Türkiye Hükümetinin Suriye’deki savaşa TIR’lar dolusu silah göndermiş olmasını meşru kılamaz. Olsa olsa, Türkiye Hükümetinin sistemli bir biçimde odun attığı bu ateşte bedenlerin nasıl yandığını ortaya koyar.
Bu konuda diğer önemli bir nokta da Türkiye’deki merkez medyanın tutumudur. O görüntülerden daha içler acısı görüntülere tanıklık edilen Roboskî’de devletin Kürt yoksullarını savaş uçaklarıyla bombaladığı gerçeğini saatlerce vermeyen televizyonlar, Gezi’de polis gençleri katlettiğinde penguen belgeseli yayımlayanlar, Esad rejiminin savaş suçlarının belgesi olarak servis edilen bu fotoğrafları saatler öncesinden anons ettiler. Dolayısıyla bu çelişkiye imza atanlar, yayın ilkesi olarak işkence ve insanlık suçlarına karşı oldukları mavalını okumasınlar. Esad yapınca ‘soykırım’ manşetini atıp, kendi devletin yapınca başını kuma gömmek de bir savaş suçudur.
Bu fotoğrafların kullanılma biçimi de, gazetecilik açısından bir etik tartışmayı yeniden güncelleştirdi. Bazen tek bir fotoğraf çok önemli bir gerçeğin simgesi olabilir. Ancak burada çok sayıda işkenceye uğramış insan bedeni görüntüsünün servis edilmesine tanıklık ediyoruz. Gazete ve televizyonların deneyimli editörleri de, bu gibi durumlarda mesleki etik ilkelere uygun bir sunum üzerinde çalışmaları gerekirken, adeta bir şiddet ayininin misyonerlerine dönüşüyor ya da dönüştürülüyorlar. Sosyal medya ise böylesi dönemlerde çok kolaylıkla bir ‘şiddet pornosu’ sahnesine dönüşebiliyor.
Sözün özü bir insanlık suçunu belgelemekle, sergilemek arasındaki çizgi çok ince.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa