Aziz Yıldırım döndü, gerisini \'siz\' düşünün

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan beri “Manidar zamanlama” cumhuriyetine döndük. Tırlar durduruluyor aranma yapılmak isteniyor “zamanlama manidar”, Mersin Gümrüğünde operasyon yapılıyor “zamanlama manidar”, İzmir liman işletmelerinde yolsuzluk operasyonu yapılıyor “zamanlama yine manidar”… Bu arada herkes tartışıyor şimdi bu kimin operasyonu “paralelin” mi “meridyenin” mi? Olayın kendisi manidar…
Ama en manidarı sanırım 3 Temmuz davasına ilişkin Yargıtay 5. Dairesinin Olgun Peker ve Aziz Yıldırım’a ilişkin mahkumiyet kararlarının geçen hafta Cuma günü saat 16:00’da onaylanması oldu. Her açıdan “manidar”… Karar çeşitli televizyon kanallarına servis edilirken konunun muhatabı olan kişilerin avukatları henüz karara ulaşamamıştı mesela. Başbakan Brüksel’e giderken açıklama yaptı: o da “manidar” bulmuş ama onun ki “aldın kararı bekle 30 Mart seçimlerinden sonra açıkla” şeklindeydi. Ortada ciddi bir oy kaygısı var belli ki. Ne güzel değil mi? 3 Temmuz operasyonun neden lig bittikten hemen sonra değil de 2 ay sonrasında yapıldığının şifresini veriyor anlayana.
Ancak, sanırım esas “manidarlık”, kararın Aziz Yıldırım’ın eşi ve 4 aylık bebeği Yaz ile Fransa’ya tatile gittiği anda verilmesiydi. Kararın açıklanmasından hemen sonra önce sosyal medyada “Aziz Yıldırım artık dönmez” diye bir kampanya başlatılırken, televizyon programlarında mesela eski Tahkim Kurulu başkanı ve CAS hakimi Türker Aslan “ben olsam dönmem, sanırım da dönemeyecektir” tadında yorumlar yaptı.  Galatasaray’ın etkin isimlerinden Aziz Üstel “artık yönetim kurulu toplantılarınızı Fransa’da yaparsınız” diye sosyal medyaya mesaj attı. Hani hepimiz komplo teorisyeni kesildik ya sanırım Yargıtay’ın karar vericilerinin beklentisi de o yöndeydi. Dönmesin ve 3 Temmuz süreci başlangıçta “istenildiği” gibi bitsin.
Ancak bu gece Fenerbahçeliler yine ezber bozmaya devam etti.  Bu gece derken bu satırları salıyı çarşambaya bağlayan gecenin sabaha karşı 03:00 sırasında yazdığımı göz önünde bulundurun. Kaçacak diyenleri haksız çıkartarak dönen Aziz Yıldırım’ı binlerce kişinin nasıl karşıladığını, hangi sloganların nasıl atıldığını zaten bu yazıyı okumadan göreceksiniz.
Görecek misiniz? Çok emin değilim… Aslında bugün,  Çağrı Sarı’nın gazeteci Mustafa Hoş ile Abluka isimli son kitabı üzerine Evrensel’de Pazar günü yayınlanan röportajı üzerine yazacaktım. 24, NTV ve Artı 1 kanallarında yöneticilik yapan Hoş’un medyanın adım adım nasıl “penguenleştirildiğini” ilk el tanıklıktan anlattığı kitabındaki, 3 Temmuz gibi, OdaTV gibi davaların şifrelerini nasıl isabetli verdiğini anlatacaktım ama malum memleket gündemi bugünlerde tasarladığın yazıları yazmana izin vermiyor. Netice, Mustafa Hoş’un kitabında çizdiği medya çerçevesi olayı yakından takip etmeyenler için her biri kendi istediği gibi bu geceyi size anlatacak.
Artık 3 Temmuz’da “şike” olup olmadığını tartışmanın bir anlamı yok. Kutuplaşan tarafların bir kısmı siz ne kadar karşı argüman gösterseniz de, memleketin içine düştüğü durumu bile göz ardı ederek, kendisini haklılaştırmaya çalışacak. Hala kiminle “şike” yapıldığını söyleyemeyenler, çift taraflı bir ilişki olan “şike” suçundan” niye sadece Fenerbahçe’nin ceza aldığını açıklamadan, ezberlerini söylemeye devam edecekler. Onun için bu tartışmayı bırakıp olayın “sosyolojisine” bakalım.
Bu gece hem Sabiha Gökçen’de, hem Bağdat caddesinde, Gezi’den beri görülmeyen sahneler vardı. Sayıca çok olmasa da Beşiktaş ve Galatasaray taraftarı da Aziz Yıldırım’ın dönüşü için düzenlenen eyleme katılmıştı. Ali İsmail “Korkmaz” Fenerbahçe yıkılmaz marşı her köşe başındaydı. Bütün cadde “ne cemaat ne AKP yaşasın tam bağımsız Fenerbahçe” yazılamaları ve marşıyla inliyordu. Anlayacağınız bütün taraftarlar “paralel-meridyen anlamayız adalet istiyoruz” noktasında birleşiyordu.
Söylenen çok açık kimse suç varsa af istemiyor, şeffaf ve adil bir yargılanma istiyor. 3 Temmuz dahil olmak üzere bütün torba davaların geçmiş “AKP-Cemaat” ittifakı tarafından biçimlendirildiğinin de herkes farkında.  Adalet istiyorsanız bütün torba davalarda “paralelsiz-meridyensiz”, evrensel hukuk kurallarına uygun, herkese açık, bütün delillerin kamuoyu tarafından bilindiği, şeffaf bir yargılamayı başlatın diyordu taraftarlar. Yapmazsanız, Şaşkınbakkal’da yanan meşaleler geleceğe ilişkin “yangın” metaforunu anlatıyordu, sanırım… 

Evrensel'i Takip Et