Haber merkezinin zirvesinden korku ve kayırma hikayeleri
Fotoğraf: Envato
1990’lardan beri gazetecilik öğrencilerime izlettiğim, Amerikan yapımı, çok önemli bir belgesel var: ‘Fear and Favor in the Newsroom/Haber Merkezinde Korku ve Kayırma’. Bu belgeselde, Amerikan haber medyasındaki yapısal çürüme, içeriden bilgi veren muhabir ve editörler tarafından birinci el tanıklıklarla anlatılıyor.
Hikaye şöyle: Çoğu CNN, CBS, ABC, New York Times, Washington Post gibi büyük ticari medyada çalışmakta olan bu gazeteciler, eski günlerdeki gibi ‘daha sert’ haberlerin peşindedirler. Oysa klasik gazetecilik mitlerinden arındırılmış ticari medyanın haber merkezlerinde, sadece zengin ve güçlüye ilişkin olumlu haberler üretilmektedir. Belgeselde, Amerikan gazetecilik akademisinin duayen ismi,Washington Post’un eski editörü ve ‘Medya Tekeli’ adlı önemli bir kaynak kitabın yazarı Ben Bagdikian, bu çıkmazı şöyle açıklar: “Büyük medya kurumlarında çalışan deneyimli gazeteciler, kariyerlerini korumak uğruna, diziler ve belgesellerle doldurulmuş uzun yayın saatlerinden arta kalan kısıtlı bir alanda en zengin 500’e meydan okuyan ve onların yanlış işlerini gözler önüne seren haberler yapmaya çalışmaktadır. Ne ki, her biri bu zorlu yolda ağır bedeller ödemek zorunda kalır.”
Büyük medyanın yasak haberler listesi bellidir. Muhabirler, editörlerine çok önemli ve kamu yararı içeren haber konularını önerdiklerinde aldıkları cevap genellikle kısa ve hayal kırıklığı yaratıcıdır: “Bunda bir haber değeri yok. Başka işlerle uğraş.” İşte, ‘Haber Merkezinde Korku ve Kayırma’ adlı belgeselde konuşan ödüllü muhabirler, editörler, üst düzey yönetici ve akademisyenler Amerikan medyasında yayınlanamayan haberlerinin nasıl süreçlerden geçerek sansürlendiğini anlatırlar. Aynı şekilde, köşe yazıları sonlandırılan yazarlar, haberleri sayfalardan çıkartılan muhabirler, büyük şirketlerden gelecek reklamların kesileceği korkusuyla halk sağlığına ilişkin dizi yazıları engellenen araştırmacı gazeteciler de konuşur belgeselde… Çoğu istifa etmek zorunda kalmıştır… Bir kısmı “Artık seninle çalışamayacağız, çünkü yaptığın haberler kötü,” denilerek işten çıkarılmıştır.
Ben bu belgeseli ne zaman öğrencilerimle paylaşsam, Türkiye basınının da aynı Amerikan medyasında olduğu gibi baskı, sansür ve yasaklardan mustarip olduğunu, ancak sektörde çalışanlardan çok azının ortaya çıkıp haber merkezlerinde yaşanan yanlış işleri yüksek sesle dile getirebildiğini konuşuruz.
Ama neyse ki son günlerde basın dünyamızdaki bu suskunluk sarmalı kırılır oldu. AKP döneminde haber merkezlerinde yaşanan sansür, oto-sansür ve baskı rejimi artık içeriden, birinci el tanıklıklarla anlatılır oldu. Önce işlerini kaybeden köşe yazarları yazdıkları kitaplarla kendi hikayelerini dillendirmeye başladılar. Emin Çölaşan’ın ‘Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ adlı kitabı buna bir örnek. Haluk Şahin’in ‘Can Çekişen Bir Meslek Üzerine’si de… Her ikisi de çalıştıkları büyük medya kurumlarından ‘rahatsız edici’ yazıları nedeniyle uzaklaştırılmalarının arka planını yazdılar.
Arkasından, Gezi Parkı direniş süreci medyada baskı ve sansürün tavan yaptığı bir dönem oldu. Bu döneme (ve öncesine) ilişkin bir başka enteresan kitap da Mustafa Hoş’tan geldi: ‘Abluka’. Hoş, kitabında büyük medya gruplarında yaptığı üst düzey yöneticilik yıllarında tanıklık ettiği ‘çürümüş’ ilişkileri ortaya döktü. Teşvikiye-Nişantaşı kahvelerinde yapılan yayın ilkeleri pazarlıklarını, “Aman bir taraftan mutlaka AKP’ye yakın duralım”diyen her devrin gazetecilerini, AKP ve Cemaatin medyayı dizayn etme çabalarında rol alan üst düzey medya aktörlerini ifşa etti.
Bugünlerde kitapçı raflarında olmasını beklediğimiz bir diğer kitap ise Mustafa Alp Dağıstanlı’nın kaleminden çıkan ‘5 Ne? 1 Kim?’. Bir süre önce NTV’deki görevinden ayrılmak zorunda kalan deneyimli Dış Haberler Editörü Dağıstanlı da, birkaç gün evvel Evrensel’de yayımlanan söyleşisinden anladığımız kadarıyla, AKP döneminde haber merkezlerinde yaşanan dönüşüm ve baskı ortamını birinci el tanıklıkla anlatıyor. Kitap henüz dağıtımda olduğu için kitapçımda bulamadım. Ama okumak için heyecanla bekliyorum.
Haber merkezlerinde yaşanan kirli oyunların kitaba dönüşmesi ve bir şekilde itiraf edilmesi hem yurttaş için, hem biz gazetecilik akademisyenleri için, hem gazetecilik öğrencileri için, hem de hâlâ irili ufaklı medya kurumlarında gazetecilik yapmaya çalışan medya personeli için önemli ve her biri yararlı kaynak niteliğinde. Özellikle de “büyük medya eliti” dediğimiz seçkin gazetecilerin kapalı kapılar ardında, medya grup CEO’larıyla, patronlarla, iktidara yakın iş adamlarıyla, başbakan danışmanlarıyla filan yaptıkları ilginç sohbetleri öğrenmek, ufuk açıcı ve bazı hipotezlerimizi güçlendirir nitelikte. İster medya iktidarlarına, isterseniz siyasi ve ekonomik hegemonyaya yakın olun, bu güçleri eleştirdiğiniz ve doğru gazetecilik talep ettiğiniz noktada işinizden oluyorsunuz (Bizde bazı örneklerde hapse de giriyorsunuz, o da ayrı).
Bundan sonra sanıyorum medyanın paryası dediğimiz en alttakiler de… Eminim bir gün haber merkezlerinde canla başla çalışan ama hep en az ücretlerle, en kötü çalışma koşullarında, editörlerin kötü muamelelerine göğüs gererek güvencesiz ve şöhret basamaklarını tırmanamadan habercilik yapan gizli kahramanlar da kendi hikayelerini yazacaklardır. Eminim bu kitapları yayımlayacak yayın evleri olacaktır. CEO’larla ve yayın yönetmenleriyle kanka olmayan, dönemin iktidarına yakın iş adamlarıyla beraber kanal kurup kanal yönetmeyen, Ankara-İstanbul arasında dönen siyasi ve medyasal polemiklere birinci elden tanıklık etmeyen ‘sıradan gazetecilerin’ gazetecilik hikayelerini dinlemek çok faydalı olacaktır. Bugün basında sendikal mücadele veren genç gazetecilerin, Gezi sürecinde çalıştıkları kanallardan ve gazetelerden onurlarıyla istifa eden muhabir ve yöneticilerin, Taksim’den Galatasaray’a doğru yapılan her gazetecilik yürüyüşüne katılan, adı sanı bilinmeyen emektar basın çalışanlarının, gazetecilerin yargılandığı her duruşmaya ısrarla katılan sorumlu meslektaşların, ilkeli oldukları için uzun zamandır haber merkezlerinde iş bulamayan ahlaklı profesyonellerin de kağıt kaleme sarılıp son dönemde yaşadıklarını anlatmalarının zamanıdır.
Basında sansür ve oto-sansür benim de akademik çalışma alanım olan ve basın özgürlüğünün temeline dinamit koyan en önemli sorunlardan birisi. Bu nedenle, haber merkezlerinde bizzat haber üreten muhabirlerden beklediğim şey bugüne kadar sansürlenmiş olan ‘çok önemli haberlerini’ bir şekilde kamuyla paylaşacakları bir platformu oluşturmaları. Gazeteci arkadaşım Hasan Cömert’le birlikte bu konuda atıl kalmış bir projemiz var. Belki de ona yeniden yoğunlaşmanın tam zamanıdır.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55