Ölenlerin adını unutma...
Bilal Erdoğan “ifade vermeye hazır”mış. 2 HSYK üyesi, 117 savcı, 4567 polis görevden alındıktan sonra... Bilal değil, “yargı” hazır aslında. Yargı önünde herkes eşit; ama “Bilal oğlan çok daha eşit”miş. Hem; “diktatör olsa oğlunun ifade vermesi”ne izin verir mi hiç? Vekilinin attığı yumruğu; “Genel Kurulun kürsüsünden Başbakanın ailesine bu sözlerin söylenmesi tahrik unsurudur. Sebep neticeleri doğurur” diye savunuyor gerçi; ama... İyi niyetli uyarı sayın siz! Çekip vurmuyor ya sonuçta!
Polislerin karşısında bacak bacak üstüne atma “işkence”sinden mağdur bir zihniyet bu. Pozantı’nın, Sincan’ın hücre duvarları duysa bu “mağduriyet”leri dile gelir, orta yerinden çatlar. “Taş”laşmış vicdanlara kâr etmiyor Ali İsmail’in gülümsemesi bile...
Hangi sokağa sapsak bir ölü yüz karşılıyor bizi; takvimin hangi sayfasına baksak gülümsemeleri arkadaşların, dostların, genç ölülerin... Bedreddin misali “madem ki fetva bize ait...” diye sehpaya yürüyenlerin gülümseyen yüzleri... “İrade” mi demiştiniz? “Sağlam” mı? O kibirle aşağıladığınız Hasan Sabbah’tan başlayın saymaya; Bedreddin’den, Spartaküs’ten... Kaç bin, kaç milyon sağlam irade gördü insanlık?
“Sağlam irade” yazılı afişlerdeki “asık suratlı” bakışlara eski Yeşilçam filmlerinde de çok gülerdik biz. Cidden, korkutacak mı sandınız o bakışları?
Roma sokaklarına afiş astırsaydı Sezar; ilk Brütüs bıyık yapardı üstüne... Kaç Brütüs’ünüz var; zulada fırsat bekleyen?
Neresini tutsan dökülen iktidarın her gün önümüze koyduğu “gündem”lerin de, bilumum zevatın ağız ishaliyle kustuğu manasızlıklar da şaşırtmıyor artık bizi... Halkı aşağılayan, emeği aşağılayan, inançları aşağılayan, halkları aşağılayan, insanı aşağılayan...
İktidar zihniyetinin kıyısında bucağında kim varsa; aynı kibirle saygısızlık yarışında. Trafik polisi bile “beyaz bere”lerle mesaj kaygısında. Alındı tüm mesajlar merak buyurmayınız efendim; “haddimizi bildirdiniz” kaç olayda, kaç kere...
Bir biz beceremedik onu; biz anlatamadık “mesaj”ımızı... Nasıl bir anlayışsızlık denizinde boğulmaktaysanız artık. Varın siz karar verin?
Bak işte; cezaevinden konuşuyor iktidarin beslediği müteahhit yavrusu “İddialar ispat edilsin amelelik yaparım”. Büyük yemin, büyük laf! “Anahtarlarını bırakırmış” falan... Ameleler kovalasın seni, sizi, hepinizi... Kovalayacak da...
Sahi Yatağan işçisini neden durdurdunuz? TIR’lara geç, otobüslere dur! Hangi hakla, hangi yasayla? Sadece TIR’lar için mi duble yollar? TOMA’lar neden barikat kurdu işçinin önüne... Günlerdir, haftalardır direnen işçilerin Ankara’ya gelme hakkı, derdini anlatma hakkı yok mu? Sınırları kevgire çevirmişken silah yüklü tırlar, Kürt’ün sınır duvarlarını yıkma hakkı yok mu? Halkın dozerleri durdurma hakkı, yaşama hakkı yok mu işçinin, kadının, gencin?
Şimdi vazgeçecekler mi sanıyorsunuz? Bazıları afişe yazmaz “irade”yi; övgüyle bahsettiğiniz bütün selefleriniz çok iyi bilir. Siz de öğrendiniz gerçi. Neredeyse 6 aydır gülemeyen yüzlerinizi fark etmiyoruz mu sanıyorsunuz? Çatık kaşları. kaygı dolu bakışları?
Yatağan’a, direnen işçilere armağandır aslında, ama size de gelsin... Henüz yasaklamadığınız Youtube’a “Nereye uçar turnalar” yazıp dinleyin Hüsnü Arkan’dan...
“Ölenlerin adını unutma; türkülerin, meydanların / Ah, bırakmasın onlar seni / Ne de çabuk yıktın kendini sarıldın yalanlara, boşluğa / Hey! Bak işçi tulumu giymiş umut!”
Yetmezse, ister Yeni Türkü’den, ister Cem Karaca’dan açın “İşçi Marşı”nı... Belki kaygılarınıza, korkularınıza iyi gelmez, ama görürsünüz gideni ve gelmekte olanı: “...halk kalacak geride, dinince bu zalim sel, hava döndü...”
Evrensel'i Takip Et