26 Ocak 2014 00:07

Ne güzeldi o barış!

Ne güzeldi o barış!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar süren Troya savaşı sonrası ülkesi İtake adasına dönerken Kral Odisseus; kendisini yemeye kalkan denizler tanrısı Poseydon’un tek gözlü oğlu canavar Polifemos’un gözünü kör etti!.. Bu yüzden eli yabalı tanrı Poseydon da, onun başına yıkım üstüne yıkımlar yağdırmaya başladı...

TANRI POSEYDON BÜTÜN GEMİLERİNİ BATIRDI!

Son olarak  buyruğundaki kürekçi yoldaşlarıyla birlikte Odisseus’un Ege Denizi’nde yol alan bütün gemilerini batırdı. Ne var ki hep aklını kullanan inatçı Odisseus; tanrıça Atena’nın yardımıyla, iki gün üç gece dalgalarla boğuşa boğuşa, hiç tanımadığı Fayaklar denen ve savaşın ne olduğunu bilmeyen bir halkın adasına, çırılçıplak da olsa, sağ salim çıkabildi...
Prenses güzel Nausikaa ve yardımcıları kızlar, Korfu adlı bu adanın ırmağında,o gün sabahtan gelip çamaşırlarını yıkamış, ağaç dallarına asmışlardı. Artık kendi aralarında şenşakrak top oynamaya başlamışlardı... Birara önünü bir zeytin dalıyla örtmüş olarak, yara bere içinde, çıplak ve bitkin Odisseus çıkageldi yanlarına!...
Bütün kızlar apar topar kaçışışmaya başladılar hemen. Bir tek ada kralının kızı güzel Nausikaa kaldı ortada. Nausikaa, kaçışan kızlara; “Bir insandan çıplak diye kaçılır mı böyle?​” diye biraz çıkıştı..Ve kendisinden yardım isteyen bu çıplak yabancıyla ilgilenmeye başladı.
Ona yıkandıktan sonra giysin diye temiz rubalar verdi. Kral babasından ve konaklarından söz etti... Onu saraylarına davet etti...

ARKADAŞLARIM SANA KILAVUZ OLACAK...

Saraya vardıklarında Odisseus’un doğruca anasının yanına oturup ona derdini anlatmasını istedi... “Zaten babam kral Alkinoos da aynı odada, pencere kıyısındaki koltuğunda oturur genellikle... Hep denizi seyreder...” diye sürdürdü konuşmasını Nausikaa...  “Anamın babamın içinde iyi duygular uyandırırsan, onlar yurduna bir gemiyle gönderirler seni. Şimdi ben eve dönerken yanımda olmanı istemiyorum. Arkamdan dedikodu ederler! Kız arkadaşlarım seni giydirip kuşattıktan sonra sana yol göstereceker...”
Bunları söyledikten sonra Nausikaa, hemen hazır arabasına bindi ve kamçısını katırların sırtında şaklattı..
Katırlar dörtnala alıp götürdüler prensesleri iyi yürekli güzel Nausikaa’yı.
Artık hizmetçi kızlarla kalan Odisseus, ırmakta yıkanıp kurulandı. Nausikaa’nın bıraktığı giysileri sırtına geçirdikten sonra, kızlarla birlikte yürümeye başladı yaya olarak. Birsüre sonra kızlar onu prensesleri Nausikaa’nın önerdiği gibi bir koruluğa götürdüler. “Bu güzel koruluk tanrıça Atena’nındır,” dedi kızlardan biri. “Burada hava kararana dek oyalanırsın. Ondan sonra da şu karşıdaki kente girersin. Orada ufacık bir çocuğa bile sorsan, Kral Alkinoos’un sarayını gösterir sana.”Hizmetçi kızlar bir testi su ve bir paket yiyecek  bırakıp kente doğru uzaklaşıp gittiler...

TANRIÇA ATENA HEP YANINDAYDI ONUN!..

Korulukta tek başına kalan yorgun ve şaşkın Odisseus, çok sevdiği dostu tanrıça Atena’ya; “Kalkanlı  Zeus’un kızı Atena, bari şimdi yardımcı ol bana. Tanrı Poseydon neler çektirmedi bana, gördün! Troya’dan yola çıktığımdan beri hem yoldaşlarımı, hem gemilerimi denize gömdü hep. Fayakların adasıymış burası... N’olur, Fayakların kralı iyi davransın bana... Beni karımın çocuğumun yanına yollasın sağsalim... Yirmi yıldır ayrıyım onlardan!”
Odisseus’un bu dileğini, bulutların üstündeki Olimpos’ta duydu tanrıça Atena... Ne var ki Odisseus’u nice severse sevsin, amcası denizler tanrısı Poseydon’dan ödü kopuyordu! Çünkü tanrıların söylediklerine değil, kendi aklının söylediklerini kılavuz edinen Odisseus; hem denizlerin sırlarını öğrenmeye kalkmış, hem de buna engel olmak isteyen Poseydon’un  bekçi çocuklarından Tepegöz Polifemos’un gözünü kör etmişti!... Haliyle Poseydon’un gitgide daha da kabaran öfkesi yüzünden tanrıça Atena, açık açık yardım edemiyordu çok sevdiği Odisseus’a!..
Hava karardıktan sonra Odisseus, gizlendiği güzel koruluktan ayrılıp kente doğru yürümeye başladı tek başına. Birsüre sonra tanrıça Atena da, sekiz-on yaşlarında sevimli küçük bir kız kılığına girip Odisseus’un karşısına çıktı. Odisseus kızcağızı durdurup Kral Alkinoos’un sarayını sordu. Çocuk kılığındaki tanrıça Atena;“Olur konuk amca, beni izle!” deyip Odisseus’un önüne düştü. Küçük kız, sağdan soldan konuşa konuşa, Alkinoos’un yeşillikler içindeki sözkonusu güzel konağının kapısının önüne dek götürdü“konuk amca”yı. Kimseler görmesin diye de Odisseus’un üstüne kalın bir sis perdesi çekip gözden kayboldu. Böylece kimselere görünmeden sarayın içine girdi Odisseus...

HALKIN MUTLULUĞU BAŞINI DÖNDÜRDÜ...

Sarayın içinde, ülkenin danışmanlarıyle kral Alkinoos ve kraliçe Arete, ülkelerindeki son durumla ilgili olarak birtakım kararlar almışlardı. Bitirdikleri toplantıdan sonrada, artık keskin gözlü tanrı Hermes’e, gelenekleri gereğince şarap sunuyorlardı... Bu sunudan sonra da gidip yatacaklardı... Üzeri tanrıça Atenan’nın sis perdesiyle örtülü olduğundan kimseler görmüyordu Odisseus’u.
Savaş yorgunu Odisseus;mutlu bir ülkenin, iyiliği dillere destan kral ve kraliçesine hayran hayran, uzun uzun baktı...
Haliyle savaş zıpkınıyla vurulmuş eski kral Odisseus’un, savaş nedir bilmeyen bir halkın bu ülkesini görünce, başı dönmüştü... Ülkesine sağsalim yeniden ulaşabiirse, yalnızca burada gördüklerini ve göreceklerini, orada da gerçekleştirmek için bütün gücünü kullanacaktı...Böyle şeyler yalnızca bir masal ülkesinde görülebilirdi...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa