Çözüm süreci mi terörle mücadele mi?
Başbakan Erdoğan ve AKP kurmayları her fırsatta yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının “çözüm sürecini hedef aldığı”nı söylüyorlar. Bu söylemin Kürt hareketi üzerinde belli bir etki yarattığı da bir gerçek. AKP olmazsa görüşme sürecinin ne olacağı konusundaki belirsizlik, Kürt hareketinde Öcalan’ın açıklamalarına da yansıyan bir hassasiyet yaratmış durumda. Zaten bu hassasiyet nedeniyle Öcalan’ın “Darbe ateşine benzin taşımayız” açıklamasından sonra Gezi süreci için de “Erdoğan’ı ben kurtardım” dediği, Öcalan’ın Erdoğan’a karşı konuşamayacağı üzerinden bir tartışma sürdürülüyor. Ancak bu tartışmayı sürdürenlerin Öcalan’ın açıklamalarının bir yönünü sürekli ihmal ettiğini de belirtmek gerekiyor. Öcalan, AKP’nin tek çıkış yolunun demokratikleşme olduğunu, bu temelde zaman kaybetmeden çözüm sürecine yasal bir çerçeve kazandırılması gerektiğini de söylüyor.
Peki, Öcalan’ın “araf” olarak nitelendirdiği bu süreci AKP cennete mi, cehenneme mi doğru götürüyor?
Ortada bir “darbe girişimi” olduğunu ve bu “darbe”nin “çözüm süreci”ni hedef aldığını söyleyenler acaba ne yapıyor?
Sadece AKP’ye karşı darbe girişiminden yargılanmış olsalar da Kürt halkına karşı uygulanan ‘özel savaş’ta görev almış generallerin yeniden yargılanması için dört elle çalışıyorlar. Ya KCK’den içerde yatan binlerce Kürt siyasetçi? Onların esamisi bile okunmuyor. “Çözüm sürecine karşı darbe var” deyip Kürt halkına karşı sürdürülen otuz yıllık düşük yoğunluklu savaşın başını çekenlerle ittifak peşinde koşanlardan demokratik çözüm çıkar mı?
AKP, içerideki çözüm sürecinde bildiğiniz gibi. Ya dışarıdaki süreç? Öcalan’ı ideolojik önderi olarak kabul eden PYD ve Öcalan’ın da rol almaya hazır olduğunu söylediği Rojava ile ilişkiler meselesinde nerede duruyor? İşte Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun PYD’nin neden Cenevre-2 görüşmelerine çağrılmadığı sorusuna verdiği yanıt: “Biz PYD’nin de diğer bütün Kürt gruplarının da Suriye Ulusal Koalisyonu içinde yer alması için her türlü çabayı gösterdik. Ama bize verdikleri sözleri yerine getirmektense, tercihlerini rejim yanında kullandılar. Önemli olan nerede durduklarının anlaşılması.”
PYD, ancak ABD-Türkiye destekli koalisyon içinde Cenevre’ye gelebilir. Ya Rojava’nın statüsü? Canım, onu da sonra kendi aramızda hallederiz. Yani Kürtlerin rolü, Esad rejimine karşı muhalefetin destek gücü olmaktan ibaret. Tıpkı içeride de Kürtlerin “çözüm süreci” üzerinden AKP’ye yedeklenmek istenmeleri gibi.
Aslında uzun uzadıya anlatmamıza da gerek yok. AKP’nin içeride de, dışarıda da Kürt meselesinde nerede durduğu sorusunun cevabını Başbakan Erdoğan, Brüksel’den veriyor: “Türkiye, PKK ile, PYD ile mücadelesini verirken, DHKP-C ile mücadelesini verirken, el Kaide, el Nusra bunlarla mücadelesini verirken, Türkiye’yi kalkıp da terörle el ele kol kola gösterme gayretleri var.” Bir yandan “çözüm sürecine karşı darbe yapılıyor” diye yaygara koparacaksınız, sonra bu “çözüm süreci”ndeki muhataplarınızı “terör örgütleri” ilan edip “terörle mücadele”den söz edeceksiniz.
“Çözüm süreci” mi, “terörle mücadele” mi?
Aslında Başbakan Erdoğan, MİT’in Suriye’de el Kaide’ye destek vermediğini savunmaya çalışırken çözümden ne anladığını da söylüyor. Çünkü AKP’nin derdi “çözüm süreci”ni değil, kendini kurtarmak. O sadece “çözüm süreci”ni kullanarak içine düştüğü bataktan kurtulmak için Kürtlerin kendine el vermesini sağlamaya çalışıyor.
Bugün Cenevre’de saf dışı bırakılmaya çalışılmalarına rağmen Rojava Kürtleri, Cizîre Kantonu’ndan başlayarak özerklik ilan ederek statüsüz yaşamı kabul etmeyeceklerini bütün dünyaya gösterdiler. Ve bir şey daha öğrettiler: Bütün engellemelere rağmen çözümün ancak halk güçlerinin birlik ve mücadelesinden geçtiğini...
Evrensel'i Takip Et