30 Ocak 2014 00:16

Merkez dik duramadı!

Merkez dik duramadı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Merkez Bankası nihayetinde bekleneni yaptı ve olağanüstü toplantıyla referans faiz oranlarında beklenenin de üzerinde bir artırıma gitti. Diğer bir deyişle “dik duramadı, faiz lobisine boyun eğdi.
Başçı’nın önceki günkü konuşmasında hükümete verdiği mesajlar oldukça dikkat çekiciydi. Öncelikle haziran aylarından bu yana Başbakanın dilinden düşmeyen, olağan şüpheli “faiz lobisi” soruldu. Başçı lügatlerinde böyle bir kelime bulunmadığını, faizin kendileri için “vazgeçilmez bir araç” olduğunu ifade etti. Bugüne kadar sürdürülen faiz politikası hakkında hükümetin (Başbakanın) övgülerinin ise yurt dışında merkez bankasının bağımsızlığına dönük yanlış algılamalara neden olduğunu belirtti. Bu açıklamalar Başçı’nın bu noktadan sonra hükümetin ipiyle kuyuya inmek istemediğinin en açık göstergesiydi.
Lafı hiç uzatmadan söyleyelim Merkez Bankası bu süreci felaket yönetti. Başbakanın faizler konusundaki hassasiyetinden çekinerek asli görevi olan “fiyat istikrarını” bir kenara bıraktı. Piyasaya döviz sürerek TL’nin değerini koruyabileceğini düşündü. Dolara ilişkin önce 1.92, sonrasında ise 1.80 dahi olabileceği şeklindeki spekülatif tahminlerle piyasanın güvenini tümüyle yitirdi. Piyasa gerçeklerinden kopuk beklenti yönetimi sonucunda döviz borçlularını büyük zararlarla karşı karşıya bıraktı. Nihayetinde piyasaya boyun eğip faizleri yükseltmek zorunda kaldığında artık büyük ölçüde iş işten geçmişti.
Peki, tüm suç merkez bankasının mı? Kesinlikle hayır. AKP Hükümeti iktidarı süresince sıcak paraya dayalı bir büyüme modelinin rahatını sürdü. 2009 yılında küresel likidite darlığından ekonomi kısa süreli etkilense de, sonrasında Fed’in uygulamaya koyduğu varlık alımları eşi benzeri görülmemiş bir dolar bolluğu yarattı piyasalarda. Yapısal olarak yüksek dış borç stoğuna sahip Türkiye bu şansı iyi değerlendiremedi. Rüzgara kendini bıraktı. Şimdi de bedelini ödüyor.
Kısa aralıklarla da olsa dolar bolluğunun hüküm sürdüğü 12 yıllık AKP iktidarı sonunda toplam faktör verimliliği açısından büyük önem taşıyan eğitimde nitelik iyice gerilemiş, fırsat eşitsizliği artmış. Dolayısıyla, katma değeri yüksek ürünlerin üretiminden nasibini alamamış, merkez ülkelerinin taşeronluğunda kanaat kılmışsın. Uluslararası iş bölümünde tek bir rekabetçi sektör yaratamamışsın. Dev gibi büyüyen ve önlenemeyen bir enerji açığın var. Ekonomik açıdan hiçbir dönemde olmadığın kadar dışa bağımlısın.  
Bu açıdan faturayı Başçı’ya kesmeye hazırlananlara da şimdiden hatırlatalım. Daha düne kadar Nobel’e aday gösterdiğiniz Başçı’yı kurban ederek Hükümetin sorumluğunu ortadan kaldıramazsınız.
Peki faizlerin yükseltilmesi ekonominin istikrara kavuşmasını sağlar mı? Burada öncelikle şunu vurgulamak gerek, faizlerin yükseltilmesi Merkez Bankasının artık bu aracı kullanabileceğinin sinyallerini vermesi açısından bir zorunluluktu, çözüm değil. Merkez Bankasının rezervlerini kullanarak kura müdahalesi uzun vadede sürdürülemezdi, bunu geç de olsa anladılar. Zaten, piyasa faizleri hâlihazırda kanatlanmış, yükselişe geçmişti.
Faizlerdeki yükseliş önümüzdeki dönemde reel sektörü sert vuracaktır. Özellikle son dönemde büyümenin temel dinamiği olan konut sektöründe kredi oranlarındaki yükselişe paralel bir talep daralması yaşanacaktır. Dolardaki yükseliş sonrasında artan girdi maliyetleri ve daralan kâr hadleri de düşünüldüğünde emlak balonunun patlayacağını son derece net görünmekte. Bu anlamda 2014 yılına dönük yüzde 3 civarında belirtilen büyüme tahminlerinin şimdiden hiçbir geçerliliği kalmadığını söyleyebiliriz.  
Bu karar sonrasında kurun istikrara kavuştuğunu söylemek de zor. Fed’in kararları Türkiye ekonomisi açısından belirleyiciliğini koruyacak. Son dönemde fazlaca yalpalayan siyasi iktidara dönük güvensizlik kuru ve faizleri daha yukarı seviyelere taşıyacak gibi görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa