\'Taşlar döndükçe\'
Yıllar önce Almanya’da DİDF’nin misafiriyken bir kasabadan diğerine arabayla gittik.(Ne eyaleti ne şehri adıyla hatırlıyorum) Ev sahibim olan delikanlı otobandan ayrılıp bir yeşilliğin kıyısında durdu. İndik. Bir değirmen. Epey eski. Kapısı açık. İçini görebiliyorsunuz, taşlar dönüyor. Su arkında balıklar.
Bahçesi epey kalabalıktı. Pazar günü çoluk çocuk kahvaltı için sıralanmışlar. Bir açık hava kahvesine dönüşmüş. Bir yanda kapağı açılabilen bir camlı dolaba sıralanmış bal kavanozları var: Ihlamur balı, yonca balı...
Şimdi ne zaman değirmen dense o değirmeni hatırlıyorum. Ve bizim artık kullanılmadığına inandığım değirmenleri. Seyfettin Ceylan’ın Taşlar Döndükçe adlı incelemesi de bana o günü hatırlattı. Taşlar Döndükçe’yi Hel Yayıncılık basmış, büyük boy 294 s.
Seyfettin Ceylan, “Çaycuma Köyleri ve Su Değirmenleri”ni incelemiş. Dolaşmış. Köylerin değirmenlerin adlarının kökenlerini soruşturmuş. Değirmenlerin yapıldığı tarihleri, sağlam kalanları saptamış. Anlatmış. Fotoğraflamış. Bir anlamda Çaycuma köylerinin bitki örtüsünün de kitabı çıkmış ortaya. Hele değirmende yeni öğütülmüş undan yoğrulan, mayasız hamurdan yapılan, yapraklara sarılarak küle gömülerek pişirilen kömeç ya da gömeç öykülerini okuyunca Keloğlan ile Köse masalını anımsamamak elde mi?
Bir Almanya gurbetçisinin eski değirmenin oluğunu kaybolmasın diye yeniletmesi öyküsü, gurbetin değerbilirliği öğreticiliğinin örneği...
Sonra Seyfettin Ceylan’ın kitabı “Eşi Elif’e değirmencilik de yapmış Çaycumalı tüm emekçi kadınlara armağan” etme yazısı geliyor, bir de şiir. Şiirde ünlü değirmenlerin adları da var. Mesela “İştirakiyye: değirmenler köyün mülkü üretim araçları ortak”. Seyfettin Ceylan şiirinde
“(...) gelip geçen ceviz karası, kestane karası ve insanın anılarıyla savrulan kavlan yaprakları/ Ev önlerinin şirin yeşili asmalarda kokulu üzümler/Sarı bir eylül, ekim ve yaklaşmış dağlar”dan “ıssızlığıyla örenliğini” yaşayan değirmenlere bir yolculuğa çağırıyor okuru. Otomobillerin çıkamadığı tepelerden manda yoğurduyla yapılmış ayranların içildiği kahvelere iniyorsunuz. Değirmen sözcüğünün anlamını, Çaycuma’da değirmen sözcüğüyle oluşmuş yer adlarını, bölgedeki değirmen listelerini, değirmen şakalarını, değirmenlerin beslenme alışkanlıklarına etkisini öğreniyorsunuz. Hatta “Bugünkü Çaycuma coğrafyasında 1500’lü yıllarda varlık gösteren nahiye ve köyler”den Filyos Çayı’nın tarihi su kanalları söylencelerine uzanıyorsunuz.
Çevrede başka tarihsel kalıntılar da var:
“ (...)İlerleyen güze rağmen dallarının çoğunu kapladığı nefti yeşili yapraklarının kasvetli şarkısıyla Başkancı tarafından yalp yalp gelen Başkancı Çayı ile Çayır Mağrasının geriden bir uçurum gibi gözüken ağzından çıkıp az bir miktarıyla Mağra Değirmeninin kıyıları ve kuma vurgun kavlanlarıyla süslü arkını dolduran geri kalanıyla da değirmenin taş bendinden şelaleleşen ve yağmurlarla boz bulanık sel olan gür su, bir ana yolun geçebileceği ya da Yassıkaya’daki hamam kalıntıları ile bir şehir yerleşmesine işaret eden bir büyük yerleşmenin iki yakasını bir araya getiren Roma Dönemine ait, kesme taştan iki tali bir ana gözlü, anıtsal nitelikli otuz metre uzunluğundaki Roma Köprüsünün taş zeminli altından geçip10 yıldır atıl durumdaki Başdeğirmene, kalıntısı bile kalmayan Keçeli Değirmenine ve onun karşılarında muhtemelen gölgeden gelen Köle Yerinin kuz yamaçlarına, Abaza Değirmenine, Gürgen Değirmenine, Değirmenönü mevkisinde hâlâ soluyan Köy Değirmenine ve onun hemen bitişiğindeki battal olmuş Halil Ağa Değirmeni kalıntılarına ve Güdüllü tarafı yolunu 150 yıldır bağlayan ve yakın tarihte çağın taşıtlarına göre betonla genişletilen Taşköprü’nün de altından geçerek gelen Mağradere, bir zamanların Yenideğirmen olarak Çayır köyünün tarihine girerek meşhurlaşan mekanın önlerinde kırtış kırtış birleşerek Türbe Mahallesi ve Göçler tarafına daha bir iştahayla seyirtiyor...”
Taşlar Döndükçe, hem bir kültürel envanter hem bir gezi kitabı üstelik keyifle okunuyor.
Evrensel'i Takip Et