Deniz Feneri'ne bak 17 Aralık'ı gör
Fotoğraf: Envato
17 Aralık’ta başlatılan Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk, rüşvet ve kara para soruşturmasında sona geliniyor.
“Normal”, az çok yargı bağımsızlığının olduğu bir ülkede, yargıya intikal etmiş bir soruşturmada “sona geliniyor” demek, artık adaletin yerini bulacağı, haklıyla haksızın ortaya çıkacağı, vicdanların rahatlayacağı anlamına gelir.
Ancak Türkiye öyle “normal”, “yargı bağımsızlığı”, “adil yargılama” gibi baş ağrıtan teferruatların geçerli olduğu bir ülke değil! Bu yüzden de bu tür soruşturmalarda “sona geliniyor” denmesi çoğu zaman “Soruşturmanın üstü kapatılıyor” anlamına gelmektedir.
Geçmişte bunu “Deniz Feneri” davasında da yaşadık.
Almanya’da 2006-2007’de başlatılan bir soruşturma Almanya tarihinin en büyük dolandırıcılık davası olarak sürdü ve “Deniz Feneri eV” nin Avrupa’daki yöneticilerinin mahkumiyeti ile sonuçlandı. Davanın gerekçeli kararında, “Deniz Feneri organizasyonunun asıl sorumlularının Türkiye’de olduğu” ve bunların kimlikleri ve bağlı oldukları siyasi odak (Ki bu soruşturmada bütün yollar AKP’ye çıkıyordu) açıkça belirtiliyordu. Ancak mahkemenin, Türkiye’nin yargısını da bağlayan kararına karşın, dosyaların Almanya’dan Türkiye’ye getirilmesi bile, bu iletişim çağında, aylarca sürdü. Bütün engellemelere karşın; davanın başlaması, RTÜK Başkanı Zahit Akman ve Kanal 7 ve Deniz Feneri’nin yöneticisinin tutuklanması önlenemedi. Ama bu bile bir ucu AKP ve Hükümette öteki ucu medyadaki Deniz Feneri’nin koruyucularını durduramadı: Önce savcılar görevden alındı, yeni atanan sacılar yeni bir iddianame hazırladı ve sanıklar tahliye edildi!
Sanıkların şikayeti üzerine HSYK, davayı açan savcılar hakkında inceleme başlattı. Böylece de davanın sonuna gelindi.
Peki Deniz Feneri davasının “hukuki sonucu” ne oldu?
Bunu bilen yok!
Deniz Feneri davasının “sonu”, 17 ve 25 Aralık soruşturmasının nasıl bir sona doğru itildiğini gösteriyor.
Nitekim rüşvet ve yolsuzluk skandalında da önce savcılara ve emniyete baskı yapılarak soruşturmanın ilerletilip derinleştirilmesi engellendi. 25 Aralık operasyonu yarım yamalak yapılabildi. Ama arkasının getirilmesi de önlendi; operasyonları başlatan savcılar “paralel devlet”, “yargı çetesi” suçlamalarıyla baskılanırken emniyet de hallaç pamuğu gibi atıldı; bir hafta içinde binlerce üst düzey emniyet görevlisi sürgün edildi. Arkasından da HSYK baskılanarak, yüzlerce savcı ve yargıcın görev yerleri değiştirildi.
Şimdi ise, soruşturmayı başından beri yürüten savcıların görevden alınmasının ardından Savcı Ekrem Aydıner, önceki iddianameyi çöpe attığını, “Önceki savcıların yazdığı iddianameyi dikkate almadan yeni bir iddianame hazırlayacağını” açıkladı. Dahası şimdi de operasyonda görev alan emniyet yetkililerine “örgüt suçu” ndan soruşturma açıldığını öğreniyoruz.
Soruşturmanın bu aşamaya gelmesi ve arkasındaki siyasi iradenin isteği dikkate alındığında, bundan sonra yapılmak istenen de belli olmuştur: Yeni iddianameyle birlikte “suçlamanın vasfı” değiştirilerek, Reza Zarrab ve bakan oğulları da dahil, sanıkların tahliye edilmesi sağlanacaktır! Dört bakan hakkındaki fezleke de böylece temelsiz bırakılacaktır.
Sonrası mı; Allah kerim!
“Yeni yargı paketi”, mahkemelerdeki yeni savcı ve yargıç atamaları, vb. değişikliği gürültüsü altında yolsuzluk ve rüşvet skandalının sanıklarının marifetleri de kaybolup gidecektir!
Ancak rüşvet ve yolsuzluk ve kara para aklama mekanizmasının her türden unsurları, işlerinin yeniden yoluna girdiği ve dokunulmazlıkların devam ettiğini görerek sevinecektir.
Sadece yolsuzluk ve rüşvet operasyonu değil, Türkiye’nin Suriye politikasının uzantısı olarak çıkan “MİT TIR’ları”nı durduran ve arama yapan savcılar hakkında Adana Savcılığı, “TIR’ları durduran ihbarların ve izlenen yolun casusluk faaliyetiyle ilgili olduğu” iddiaları üstünden soruşturma başlattı. Artık Suriye’ye giden “MİT TIR’larını” durdurmak casusluk faaliyeti olarak soruşturulacak. Demek ki Suriye’ye giden TIR’lar konusunda da soruşturmanın sonuna gelindi!
Peki Deniz Feneri’ndeki son, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonuyla başlayan davalar için de kaçınılmaz mı?
AKP Hükümeti ve onu emriyle hareket eden savcılara bakılırsa “evet”, AKP Hükümeti ve arkasındaki güçler, bu Türkiye’nin en büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalının da, aynı sona varmasını istiyor.
Tabii Türkiye’nin demokrasi güçleri, halkı, ilerici siyasi çevreleri, gerçek hukuk insanları, adalet arayışında ısrar eden çevreler, böyle bir sona izin verirse!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00