6 Şubat 2014

Bu tapeler hükümeti tepeler

Başbakan Erdoğan’ın Almanya gezisine, gazetecilerin; “Gezi direnişi karşısındaki polis terörü”, “paralel devlet” ve “Yargı bağımsızlığı” na ilişkin soruları damgasını vurdu.
Elbette ki bu sorular beklenmeyen sorular değildi ama Erdoğan, gerçeğe yakın yanıtlar vermek yerine, sanki karşısında kendisine inanmaya hazır seçmenleri varmış gibi konuştu.
“Gezi direnişindeki polis terörü”ne yönelik soruya da, Başbakan, “Hamburg’da Alman polisinin yaptıklarını” örnek vererek “Siz de aynısını yapıyorsunuz” diye yanıt verdi! “Paralel devlet” ve “yargı bağımsızlığı” ile bağlantılı “Bütün bu uygulamaları paralel yapıyla birlikte siz yapmadınız mı?​” sorusunu da anlamazlığa vurarak, “paralel yapı”nın ne kadar yaygın ve etkili olduğuna dair masallar anlatarak geçiştirdi. Ama tabii buna geçiştirmek denebilirse!
Başbakan Almanya’da terlerken CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Ankara’da Hükümeti çok sıkıştırabilecek bir belgeyi Meclis kürsüsünden sallıyordu.
Geçtiğimiz günlerde İnternet’e düşen ses kayıtlarının tapelerini okuyan Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın Sabah-ATV’nin alınması için sekiz büyük firmanın sahiplerini çağırıp bir “havuz” oluşturduğunu, bu sekiz firmanın temin ettiği 630 milyon TL ile Sabah-ATV’nin alındığını açıkladı. Para havuzunun başına da eski Ulaştırma Bakanı, şimdi AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olan Binali Yıldırım’ın konduğunu söyledi Kılıçdaroğlu.
Binali Yıldırım hakkında hazırlanan “fezlekeyi” de gösteren Kılıçdaroğlu’nun okuduğu tapelerin her cümlesi skandal, her diyaloğun arkasındaki hikaye hükümet düşürecek cinstendi.
Hiç şüphe yok ki, Hükümet cenahından bütün bunların uydurma, “Paralel yapının marifeti” olduğu iddia edilecek. Ancak diyalogların uydurulamayacak kadar gerçek olduğu anlaşılıyor.
Zaten CHP Milletvekili Umut Oran’ın Başbakan Erdoğan’a yönelik soruları karşısında TİB’in canhıraş biçimde harekete geçerek, bir milletvekilinin sorularının bile İnternet’ten kaldırılması için harekete geçmesinden de anlaşılıyor ki, tapelerde deşifre olan ilişkiler Hükümetin canını çok yakacak mahiyette.
Öyle ya; bizzat Başbakan ülkenin sekiz büyük iş adamını çağırıp, onların bir havuzda 630 milyon lira toplamasını istiyor ve havuzun başına da zamanın Ulaştırma Bakanını dikiyor. Ki, bu iş adamları son yıllarda devletin yaptığı en büyük ihaleleri alan kişiler. Bu firmaların devletten aldıkları ihalelerin tutarının ise 87 milyar lirayı bulduğu belirtiliyor.
Anlaşılıyor ki, Binali Yıldırım, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve istifa eden dört bakan hakkındaki fezlekeler Adalet Bakanlığında boş yere tutulmuyor! Görülüyor ki, bu fezlekeler Meclise gelir ve bir görüşme açılırsa, Hükümetin yanıt vermesi çok zor suçlamalar ortalığa dökülecek. Ancak Adalet Bakanının pişkinliğine bakılırsa da Bozdağ bu fezlekeleri tutabildiği kadar bakanlık raflarında tutacak.
Kısacası önceki fezlekelere ve Bilal Erdoğan üstünden Tayyip Erdoğan’a da bağlanan Reza Zarrab ilişkilerine eklenecek bir Sabah-ATV skandalı AKP Hükümetini çok çok zorlayacaktır.
Sadece şu 17 Aralık operasyonu sonrasında ortaya dökülenler bile, klişe bir deyimle az çok demokrasinin olduğu ülkelerde “Birkaç hükümeti götürür”dü! Ancak bizde böyle olmuyor. Örneğin sadece “Sabah-ATV havuzu”yla ilgili tapeler bile Hükümeti tepeler!
Ancak şu da bir gerçek ki, ülkemizde hiçbir hükümet içine sürüklendiği rezilliklerden utanarak kendiliğinden istifa etmemiştir. Çünkü bir hükümetin yolsuzluk vb. nedeniyle istifa etmesi için de “utanma duygusunu”, “halka karşı sorumluluk duygusunu” tümüyle kaybetmemiş olması gerekir. Bu yüzden de hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi vakalar nedeniyle hükümetlerin istifası Türkiye’de pek görülmüş bir şey değildir.
Onun içindir ki, sadece akla hayale gelmeyen hırsızlık ve yolsuzlukların teşhirinden de öte, halkın sokaklara çıkarak, gösteri, miting ve benzeri türden etkinliklerle ve nihayet seçimde yolsuzluk ve rüşveti ekonomi politika haline getiren partiye oy vermeyerek gidişata müdahale etmek için ağırlığını koyması da gerekmektedir. Yerel seçim süreci ve nihayet yerel seçimler bu mücadele için son derece elverişli imkanlar sunmaktadır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et