Burjuva politikası odur ki...

Burjuva politikası, belediyecilik babında rantçılıktır. Burjuva belediyecilik, rantçı belediyeciliktir. Yani soygunculuk! Hangi burjuva gelse, yiyip içecektir.. İhale pazarlayacak.. Aradan komisyon alacak.. Bir ufak ruhsat için bile rüşvet gırla gidecektir. Sürekli kaldırım taşlarının rengi değişecek.. Hele sayıları artmış büyükşehirse mekan, AVM’si, Port’u hem büyük sermayeye hem yerel yöneticilere kazandıracaktır!
Halk, peki? “Milli irade”? Oy verecektir ya.. Yetmez mi! Ne belediye hastaneleri kalmıştır, parasız bakılır.. Ne vergilerinin ürünü toplu taşımadan ücretsiz yararlandırılır.. Ne Taksim türü kent meydanlarının nasıl düzenleneceği.. Park mı, kışla mı yapılacağı sorulur.. Ne belediye meclisi toplantılarına katılır.. Ne de yolsuz ve rüşvetçi olduğuna yüzde yüz inandığı yöneticileri.. Tıpkı seçtiği gibi.. Örneğin seçmen sayısının onda birinin imzasıyla hemen düzenlenecek yeni bir seçimle görevden alma hakkı tanınır. Özetle insan yerine konmaz.. Ve hele ses çıkarmaya kalkarsa; gazdı, tazyikli suydu, “Allah yarattı” denmez! Söylemiştir Beyefendi: “Ayaklar baş olmaz” demiştir!
Çok şey denir. Burjuva belediyecilik rantçılıktır, tamam; ama burjuva politikası asıl “söz söyleme sanatı”dır.. Halkı aldatma amaçlı “boş laf” etme ustalığı.. Yiyip içiciliğin yanı sıra.. Düpedüz yalancılık!
Parlamentolar en başta bunun için vardır. Memleketi yönetir denir, palavradır, boş laf edilir. Bir de lidere göre parmak kaldırılıp indirilir. Devlet işleri kulisler ve kurmay odalarında kotarılır. Bakın şöyle.. Son bir ayda ne değişiklikler yapıldı.. Kaç yasa çıkarıldı. Binlerce tayin.. terfi.. görevden alma.. İnternet Yasası’na gelinceye kadar kaç yasal düzenleme... Hangisi parlamentoda kararlaştırıldı. Dershaneler mi.. Eğitimde müsteşar dışında yüz binlerce kadronun yenileneceği düzenleme mi.. HSYK değişikliği mi parlamentonun işi? Orada en son sadece parmaklar sayılmıyor mu? Ama laf.. Boş laf!..
Ahmet Hakan eksikleriyle saymış: Hani Gezi günlerinde “Camide içki içilmiş”, “Bebeğiyle bir türbanlı kadın dövülmüş”tü ve “Cuma’ya açıklanacak”tı? Açıklanmadı! Doğru muydu peki? Doğruysa, neden açıklanmasındı?
Yine Gezi’de “Uluslararası ihanet şebekesi yakalanmış”tı! “Faiz lobisi işi”ydi? Ne oldu? Boş laf çıktı! Ne açıklama var ne de yakalanan.
 “17 Aralık öncesi piyasalardan milyonlarca dolar toplandığı” söylenmiş.. “Boş konuşmuyoruz, hepsi elimizde, devlet yakında açıklayacak” denmişti. Bir buçuk ay geçti.. O da “boş” çıktı!
Savcı M. Akkaş, bildiri okuyunca, “Nereye çalıştığını biliyoruz, açıkla, yoksa biz açıklayacağız” denmişti! Öyle kaldı. Ne açıklama ne bir şey! Boş!
Savcı Z. Öz “paralel”ciydi.. “Bir yıl içinde 22 kez yurt dışına çıkmış, tatil yapmış”tı.. “Bütün deliller elde”ydi ve “açıklanacak”tı! “Havuz”un Sabah birkaç kez “belge” yayımlamış, yalanlanmıştı. Boş çıktı!
17 Aralık yolsuzluk soruşturması “uluslararası karanlık odaklar”ın “komplosu”ydu. Kim bunlar? Hâlâ açıklanacak!
Baykal kaseti de “paralel iş”miş. Hep “mağdur”! Sanki memleketi başkaları yönetiyor! Konuşma, suç varsa yakala, mahkemeye ver! Ama sadece laf.. En iddialısı.. Ama en boşundan laf!
Bir de özenle açıklanmayanlar var! Roboski’yi kim bombalattı örneğin? Tıss! Ayakkabı kutuları ve milyonlarca dolar? Tıss! Çağlayan’ın saati? Zarrab’ın uçak dolusu altını? Binali’nin ihale ve salmaları? Tıs.. Tısss!
Ve İnternet! Meğer yasaklanmamış! Kaldırayım dense sanki güç yetermiş gibi.. “Kaldırılmıyor”muş meğer, “Kontrol altına alınıyor”muş! Zaten sorun o! Hayatı kontrol altına almak! Sultanlık ya da “diktatörlük” denen de o kontrol özlemi!